Varlık âleminin hızla akıp giden en büyük değeri zamandır.
İnsan, bilincine erdiği andan itibaren elinden süratle kaçarak fanilik tarafına doğru akıp giden zamanı kalıcı şeylerle donatma çabasındadır.
Çünkü insan bilir ki kendisi için zaman, belirli ama bilinmeyen bir dilimden ibarettir.
Bu yüzden zamanın boşa harcanması, ya da menfiilik girdabında zayi edilmesi en büyük hüsrandır.
İslâmî telakkide boş zaman yoktur.
Nitekim Allah Teala “Bir işten boşaldığın zaman hemen bir başkasına koyul ve yalnız Rabbine yönel!” buyurur.
Bu ayetin hükmüne göre müslümanın boş zamanı olmaz ve olmamalıdır
Zaman kullanımında önemli olan insanın kalbî durumu ve gönlündeki niyettir.
Niyetin tashihi, sürekli teyakkuz hâlinin sürdürülmesiyle yakından ilgilidir.
Bu sebepledir ki: Ben size Almanya’daki tren tarifelerini göstersem ve her birinin küsuratlı dakikalarda kalktıklarını müşahede etseniz, bana: “Eh ne olacak gavur aklı?” diyeceksiniz muhtemelen!.
Oysa biz zamanı kullanmayı ve değerlendirmeyi siz Müslümanlardan öğrendik.
Çünkü sizin ibadetlerinizde yer önemli değildir ama zaman çok önemlidir.
Çünkü her ibadetin kendine ait bir vakti vardır.
“Vakit” ibadetin ön şartıdır. Üstelik ibadet saatleriniz de bizim tren saatleri gibi her gün değişen küsuratlı dır 07:30, 12:13 gibi.
Bugünkü sabah namazının vakti ile yarınki bir iki dakika değişmektedir.
Sadece namaz değil, oruç da böyle ince hesaba dayanan bir zaman ayarı ile her gün değişir.
Dolayısıyla her gün değişen zamana uymak durumunda olan Müslümanlar zamanın kıymetini anlamalı ve onu iyi değerlendirmelidir.
İbadetini yapan bir Müslüman her gün değişen dakikalara ayak uydurmak zorundadır.
Gerçekten bu olay, namaz ve zamanın çok iyi bir dengeye oturduğunu göstermektedir.
Nitekim şöyle bir baktığımızda sosyal hayat içinde namaz kıldığı halde kendisini kötülüklerden arındıramamış, nefsimiz dahil, pek çok insan görebiliriz.
Peki öyleyse arıza nerede?