Afetler, normal yaşamını aksatan, hem insanlar hem de ülkeler için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran olaylardır.
Son yıllarda dünyamız ardı ardına yaşanan depremler, seller, kasırgalar ve tsunamiler gibi afetlerle sarsılıyor.
Ülkemiz ise afetler açısından yeryüzü şekilleri, jeolojik yapı ve iklim özellikleri açısından önemli risklere sahip.
Bu nedenle deprem, sel, toprak kayması, çığ, sel ve taşkınlardan afet boyutunda etkilenmektedir.
Türkiye'de, tüm bu afet türleri içinde en sık karşılaşılan, en fazla can ve mal kaybının yaşandığı afet türünü ise depremler oluşturmaktadır.
Ülkemizde yapılan afet yönetimi çalışmaları da gösteriyor ki, afet öncesi hazırlık konusu ön planda değildir.
Türkiye tehlikeli bir deprem kuşağı üzerinde.
Depremi durdurmamız olanaksız ancak yaratacağı kayıpları azaltabiliriz. Bu topraklarda “deprem olacak mı, olmayacak mı?” tartışmalarının ötesine geçip çağdaş afet yönetim anlayışıyla hazırlık çalışmalarını hızlandırmalı ve riskleri azaltmaya daha fazla emek harcamalıyız.
Doğal afetler, yol açtığı can ve mal kayıplarıyla insanoğlu için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Bu nedenle deprem, sel, toprak kayması, çığ, sel ve taşkınlardan afet boyutunda etkilenmektedir.
Ülkemizde yapılan afet yönetimi çalışmaları da gösteriyor ki, afet öncesi hazırlık konusu ön planda değildir. Çalışmalar daha çok afet sonrasına yöneliktir.
Bu durumda oluşan maddi, manevi kayıplar artmaktadır.
Deprem sonrası ortaya çıkan ve uzun yıllar etkisi geçmeyen ruhsal sıkıntılar da önemli bir halk sağlığı sorunu oluşturmaktadır.
Bugüne kadar meydana gelen depremler ve bundan sonra da İstanbul depremi ve Marmara depremi gibi olma olasılığı olan depremler de Türkiye’nin acı ama kaçınılmaz bir gerçeğidir.
Peki nasıl oluyor da bütün bu gerçekler herkes tarafından çok iyi bilinmesine rağmen ülkemiz hala depremlere hazırlıksız yakalanabiliyor ve depremlerin yarattığı tahribatlar, can ve mal kayıpları bütün öteki ülkelerden çok daha fazla olabiliyor?
Artık bu, jeoloji biliminin derinliklerinde kalmış bilimsel bir sır değil.
Bütün yer bilimciler ve duyarlı yurttaşlar, depremin öldürmediğini, çürük binaların, plansız, alt yapısız ve çarpık kentleşmenin öldürdüğünü çok iyi bir şekilde biliyor ve dile getiriyorlar.
Evet deprem öldürmüyor ama, çürük binalar öldürmeye hala devam ediyor.
Acı ama gerçek.
Doğal afetler her zaman olabilir.
Afet olmadan önce gereken tedbirleri almak devletin, kurum ve kuruluşların ve bizlerin görevi olduğunu asla unutmayalım.
Rabbim bizleri her türlü afetlerden korusun.
Hocam, keşke biraz da manevi afetlerden söz etseniz.. Hak,hukuk.. Kul hakkı.. Gözyaşı, mazlumlar.. Allah yar, Allah var