Hiçbir varlığa verilmeyen akıl ve irade hasleti sadece insana verilmiştir. Konuşma, ifade ve beyan etme, düşünme ve diğer özellikler, bu iki büyük nimetin sonucudur. İnsanı “ehsen-i takvim” yani en güzel şekilde yaratan ve “eşref-i mahlûk” kılan Yüce Allah, insanı elbette başıboş yaratmamıştır.
Allah Teâlâ İnsana, yerin ve göğün taşımaktan çekindiği emaneti yüklemiş. Onu yeryüzünde halife ve sorumlu kılmıştır.
İslam Müslümana, merhamet, şefkat, muhabbet, kibarlık, naziklik, haklara saygı, yardım etme, hâsılı ince bir ruh ve derin bir mesuliyet duygusu kazandırır. Bu sorumluluk, sadece hemcinsine karşı değil, aynı zamanda canlı ve cansız tüm mahlûkata karşı ve aynı derecededir.
Hâkim olduğu çağlara ve coğrafyaya ışık saçan, insanlık getiren İslam Medeniyeti, bu özelliklerin eseridir. İnsanlara ve tüm canlılara şefkat ve rahmet olan vakıflar, vakıf medeniyeti bu özelliklerden doğmuştur.
Bugün Müslüman ve İslam’a bağlı olduğunu söyleyen bizlere ne oldu ki, haşin, sert ve kaba olmuşuz, birbirimizi boğazlar duruma gelmişiz?
Bize ne oldu ki, komşumuzu, arkadaşımızı, dostumuzu, akrabamızı rahatlıkla kırıp incitebiliyoruz?
Bize ne oldu ki, birbirimize güvenimiz kalmadı? Oysa mümin güvenilir insandır. O güveni neden yitirdik?
Faziletli Müslüman, insanlara zarar vermeyen ve kendisine güven duyulan Müslümandır. Neden böyle olamıyoruz?
Bugün salgın bir hastalıkla imtihan ediliyoruz. Ülkemiz tüm insan ve diğer kaynaklarını seferber etmiş, bir kurtuluş mücadelesi veriyoruz.
Yüce Allah bize, bilmediğiniz konuları ehline, işi bilene sorun diye emrediyor. Bu ilahi buyruğa göre, bilim kurulunun öneri ve kararlarına uymamız gerekir. Uyulacak tedbirler bellidir. Bunların başında da aşı geliyor. Fakat birçok insan uzman kesilmiş, sosyal medyayla insanları yanlış yönlendiriyor. Birkaç uzman da, hiçbir veriye dayanmadan aşı karşıtlığı yaparak zihinleri bulandırıyor.
Tedbir ve aşının etkisi ortada iken, bir insanımızın maskesiz kalabalık yerlere girmesi ve kapalı alanlarda bulunması, belirtilen tedbirlere riayet etmemesi, devletin milyonlar dökerek getirdiği aşıyı olmaması, insan sorumluluğuyla açıklamak zordur.
Hiç kimse bu beden benim, üzerinde istediğim tasarrufu yaparım diyemez.
Çünkü beden ona emanettir. Üstelik bu tutumu hastalığın yayılmasına bir sebeptir. Hastalık yayılınca da, başta okullar olmak üzere tüm iş yerleri kapanmak zorunda kalır.
Şimdi hangi insan, okulların kapanmasının günahını üstlenebilir?
Hangi insan, iş yerlerin kapanması sebebiyle, işini kaybeden milyonlarca çalışanın vebaline girebilir?
İş yerlerinin kapanması açlığa sebep olmasa da, gıda sıkıntısına vesile olacağı muhakkak. Kim böyle bir günaha girmek ister? Kim hastanelerin dolmasına ve sağlıkçılarımızın pes etmesine sevinebilir?
Cevap, hiç kimse demek isteriz ama maalesef aşı olmayan ve tedbirlere uymayanlar, farkında olmasalar bile bunların sebebi oluyorlar. Bu nedenle kul hakkına giriyorlar ve günahları çok büyük.
Unutmayalım ki, hepimiz aynı gemideyiz. Gemiyi ne biz delelim, ne de delmek isteyenlere fırsat verelim. Devletimiz, bilim adamlarımız, doktorlarımız çok basit şeyler öneriyorlar: Aşı ve tedbir. Bunlara uymak çok mu zor?
Biraz sorumluluk, lütfen!
bir umuttur yaşamak...