Birleşik Arap emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, klavye delikanlılığı yaparak sosyal medyada bir statü paylaşmıştı. İftiracılığının ve yüreğinde beslediği Türk düşmanlığının dışa vurumu olan bu paylaşımı millet olarak hepimizi derinden yaralamıştır.
Karakter yoksunu ve tarih bilmez Zayed, paylaştığı notta: " 1916 yılında Medine şehrini savunan Fahrettin paşanın, Medinelilerin mallarını yağmaladığını, El yazması eserleri ve mukaddes emanetleri çalarak Şam'dan İstanbul'a gönderdiğini " belirtip devamında ki ifadesinde belirtiyor ki, " Erdoğan'ın dedelerinin Müslüman Araplarla dostluğu buydu."
1916 yazının başlarına gelindiğinde her şey İngilizlerin lehine dönmüştü. Suriye, Sina, Filistin ve Hicaz'da görev yapan Osmanlı Seyyar ordusunun ( Kuvva-i Seferiyye ) 700 bin askeri ve bu asker sayısının yarısı kadar da tüfeği vardı. Şiddetli çarpışmaların olduğu Suriye, 173 bin kişi, Filistin ve Sina 100 bin kişi, bu cephelerden ayrı olarak da 2000 km. olan Mekke demir yolunu korumak içinde 35. Bin kişilik asker ayrılmıştı. Medine'yi koruyan, 8000 askerlik gücün " Savunmayı kendi imkanları ile yapmasına karar verilmişti.
İngilizler: Kızıl deniz kıyısındaki Elvecih'i, Arap ayaklanmasının merkezi yapmışlardı. Lawrence adlı ajanın örgütleyip para ve silahla beslediği Arap çeteleri sürekli olarak demir yolunu korumaya çalışan Türk askerlerine saldırıp, demir yolunu tahrip ederek ulaşımı engellemeye çalışıyorlardı. Çok geniş alana yayılmış birliklerimizin yardım alamaması yüzünden askerlerimiz ya açlıktan ya hastalıktan yada çatışmalarda mühimmatı bittiğinden şehit oluyorlardı. Medine'yi savunan askerlerimiz hiçbir yardım almadan bu kutsal kenti iki yıl savunmuştur. Medine'de gerçek anlamda büyük bir insanlık dramı yaşanmıştır. Yiyecekler bitince tek ulaşım aracı olan, develer kesilip yenmiş onlarda tükenince çöl çekirgeleri yenilerek hayatta kalmaya çalışılmıştır. Medine'de Fahri paşa komutasındaki küçük kuvvet, direnişini Peygamberimizin kabrini korumak için, savaş bitip silahların bırakılmasından sonra da sürdürmüştür. Bu direniş dünya tarihinin en acılı direnişlerinden biri sayılır. Fahri paşa gördüğü ihanetlerden ve nankörlüklerden o kadar etkilenir ki, subaylarını yanına alır ve peygamberimizin kabrine gider, Türk bayrağına sarılıp namazını kılar, dualarını okuduktan sonra şöyle haykırır; " Kalk, ey Allah’ın resulü, Ey iki cihan sultanı, kalk ve gör senin dinin için savaşan bu kutlu erleri. Kalk ve bu kahraman yiğitlere görün, Allah’ın yardımını bunlara ulaştır."
Mekke Şerifi Hüseyin, 10 Haziran 1916 da ayaklanmayı başlattı. İngilizlerin desteğiyle Mekke'yi ele geçirdi. Hasta hanelerde ki, yaralı ve hastalara varana kadar bütün Türkleri öldürttü. Lawrence'nin yol göstermesiyle ve verdiği taktiklerle Hicaz ve Güney Suriye'deki Türk birliklerine saldırıp zayiatlar verdirdiler.
Bütün bu olayları organize eden, İngilizlere ve dünyadaki ileri gelen Yahudilere yaltaklanıp Türklere karşı isyan edenlerin başında Şerif Hüseyin gelir. Peygamber soyundan geldiğine inanılan bu hain, bu Türk düşmanın soyu Osmanlıya kuruş vergi vermedikleri gibi, askere de gitmezlerdi. İstanbul hükümeti her yıl bunlara yüklü miktarda altın gönderir, bu altınlar ve padişahın gönderdiği değerli hediyeler kutsal bir görevmiş gibi, Surra alayı emini tarafından Şeriflere verilirdi. Şeriflerde aldıkları hediyelerin karşılığını padişaha dua ederek gönderirlerdi. Bu Şeriflerin soyundan olanlardan birçoğu İstanbul da, ayan meçlisinde üyelik görevinde bulundurulur ve yüklü maaş ödenirdi. Hemen hepsinin de boğazda yalıları ve köşkleri vardı. İngilizlerle anlaşıp bizim askerimizi arkadan vuran bu hadsiz ve aşağılık nankörlerin kursaklarında bizim lokmamız bu denli çoktu. Bu hain ve insanlık dışı yaratıklar imtiyazlı sınıfından sayılırlardı.
İngilizler, Şerif Hüseyin ve asileri sayesinde o kadar rahat şartlarda savaşmışlardır ki, İngiltere toprağında savaşsalar ancak o kadar rahat ederlerdi.
Lewrens'in altınla derleyip toparladığı Araplar, Türklere karşı o kadar insanlık dışı katliamlar yapmıştır ki, bu toplu insanlık dışı katliamlardan Lewrens bile tiksinir. ( Bir gizli servisin tarihi 1997. 44-45)
Bilirmisiniz, bizim Arap çöllerinde şehit olan asker sayımızı hiçbir kaynak tam olarak veremiyor. Kaybın ne kadar büyük olduğunu bir ansiklopedideki not anlatıyor sanırım, " Tarih Yemen çöllerinde ölen Türklerin sayısını bilmiyor, öğrenmektense korkuyor."
İngilizlere bile "Şehit mezarlığı" yapan Araplar, şanlı ceddimiz için bir şehitlik bile yapmamıştır. Araplar için dünyaya kafa tutan, Araplar için Adalet arayan, bir Arap'ın burnu kanasa mitinler düzenleyen bizler, Yemene gidip dönmeyen o asil ruhlu yiğitlerin yüzlerine hangi yüzle bakacağız?
Araplar bizim din kardeşimiz diyeler, Allah rızası için araştırın, okuyun, göreceksiniz ki, Araplar kadar ihanet kar millet yoktur. O, din kardeşimiz dediğimiz Araplar, atlarımızı çalıp İngilizlere sudan ucuz satan yaratıklardır. O, kardeş dediğimiz Araplar, bizi sırtımızdan vuran, askerlerimizin içme sularını zehirleyenlerdir. Siz hiçbir Arap ülkesinde Türkiye lehine yapılan bir miting gördünüz mü?
Bence, Falih Rıfkı Atay beyefendinin " Zeytin dağı" adlı eserini her Türk okumalı ve çocuklarına okutmalı. Okuyunuz ki, Zayed gibi, arsız, hayasız ve insafsızlara vereceğiniz bir cevabınız olsun.
Atatürk ile Ürdün kıralı arasında şöyle bir konuşma geçer.Kıral Atamıza hava atmak için.Allah'a şükürler olsun ki. Bütün Peygamberler bizim bölgeye indi der.Aramızda cevaben. Allah'a hamd olsun devamlı uyarılacak kadar hiç sapıklaşmadık der. Sanırım bu soysuzları.Atamızın bu sözleri güzel tarif eder. Yaşasın. Türk'ün Şerefli İslam anlayışı.