Yapılan basın açıklaması şu şekilde:
"Değerli Samsunlular, kıymetli basın mensupları ve sivil toplum kuruluşlarından gelen arkadaşlar hepiniz hoşgeldiniz.
Bugün burada aldıkları kararların sonuçlarına katlanmak zorunda bırakıldığımız, mevcut siyasi yönetimin almış olduğu, yanlış kararlara, susarak ortak olmayacağımızı, yaşadığımız düzendeki ikiyüzlülüğü, geleceğimizin, yaşam hakkımızın, doğamızın, emeğimizin iktidar tarafından yabancı sermayeye nasıl peşkeş çekildiğini, bizi hangi masallarla uyutmaya çalıştıklarını anlatmak için toplanmış bulunuyoruz.
Aynı siyasi otorite yöneticilerinin yaptıkları her hatanın bedelini ekonomik krizle ödemek zorunda kalıyoruz. Bir yandan ekonomik krizle boğuşurken, krizden kurtulmak için madenlerin çıkarılması, enerjide dışa bağımlılığı bitirmek zorundayız diyen ancak çıkarılacak madenin %98 ini Kanadalı ELDORADO GOLD CORPORATİON adında şirkete veren kalan %2 sine razı gelen bu hükümetle karşı karşıyayız.
Bizler bu cennet vatanın aşığı insanlarız. Bizler çevreyi yok etmeyi bilen değil, doğayı ve ekolojik dengeyi korumanın önemini bilen, çocuklarımıza bunları anlatan ve bu çocuklara doğayı daha da fazla bozulmadan bırakmanın derdinde olan insanlarız. Bizler maden aranmasına, ülkenin ekonomik kalkınmasına fayda sağlayacak hiçbir çalışmaya karşı değiliz. Bizler kimyasallarla doğayı katledecek, eko sistemi bozacak durumu asla kabul etmiyoruz. Kan emici, sömürgeci, kapitalist küresel güçlerin madenlerimizi işleyip zehrini bize bırakmasına karşıyız. Ve bizler korkmayıp, yaşamın ve doğanın yok edilmesine inatla direnip, çoğalıp büyüyerek bu katliama dur diyebiliriz. Biz bu davayı Fatsa ve Kaz Dağlarındaki gibi kaybetmek için değil, SİNOP GERZE ve TERME KOZLUK’taki halkın verdiği mücadeleyle kazanılan davaları örnek alarak inançla, kararlılıkla ve tek bir yürek olup kazanmalıyız.
Kaz Dağlarında ve hemen yakınımızdaki Fatsa’nın Dağlarında siyanürle altın aramak için yapılan talan ve doğa katliamının gündemde olduğu şu günlerde, tepkiler bu kadar ayyuka çıkmışken, bu tepkileri hiçe sayan ve ciddiye almayıp, aynı şekilde Havza ve Kavak arasındaki ŞAHİN DAĞLARINDA üstelik devlet teşvikiyle altın ve onlarca maden arandığını öğrendik. ŞAHİN DAĞLARINDA ARAMA YAPILACAK ALAN KAZ DAĞLARININ YAKLAŞIK 4 KATI BÜYÜKLÜĞÜNDE. Üstelik maden arama ruhsatı bu Kanadalı şirkete 2017 yılında verilmiş, bu şirket 2 yıldır çalışmalarını sürdürüp 2024 yılına kadarda arama ruhsatı çıkarmış, binlerce ağaç, seyreltme adı altında kesilmiş, iş makinelerinin girebileceği yollar açılmış, sondaj yapma hazırlığına girilmiştir.6 ayrı alanda 4’ü KAVAK 2’si HAVZA’da olan yaklaşık 12 bin hektarlık alan için arama ruhsatı alınmış.
Bölgemizdeki altın arayacak Kanadalı firmanın Türk taşeronu TÜBRAG MADEN ARAMA A.Ş. şirketinin iddiası şu;‘’25 yıllık şirket tarihimizde, kuruluşumuzun ilk gününden beri benimsediğimiz ve asla vazgeçilmeyecek olan ‘önce insan ve çevre, sonra madencilik ‘ prensibiyle davranıyoruz ‘’ diye iddia etselerde, bu şirketin önceliği her zaman siyanürle altın elde etmek ve doğayı katletmek olmuştur. Siyanürle altın aramaktaki en büyük sıkıntı diğer madenlere göre cevherden çok atık ortaya çıkmasıdır. Bu yoğun atık doğaya , insana, toprağa, suya ve havaya çok hızlı karışmakta yüzyıllarca sürecek tahribat bırakmaktadır.
Hükümetin ÇED raporuna gerek yok diyerek, bu konuyla ilgili meslek kuruluşlarının, o bölgede yaşayan vatandaşların görüşleri alınmadan ben yaptım oldu anlayışıyla gitmesi sizce ne kadar doğrudur?
ŞAHİN DAĞLARI yağış alan ve KUZEY ANADOLU FAY HATTINA çok yakın bir bölgedir. Ağaçlar kesilerek bu bölge, yağışlarla sel ve heyelana açık hale gelecek, zengin mineralli toprak yok olacaktır. Ayrıca KAF Hattındaki küçük şiddetteki bir deprem bile açık siyanür havuzlarında çatlamalara sebep olabilecek, siyanürün çok hızlı suya ve toprağa karışmasıyla bu bölgeyi yüzyıllarca yaşanamayacak bir ölüm merkezine dönüştürecektir. Toprağı, yeraltı sularını, buharlaşmayla havayı etkileyecek bu siyanürün verdiği zarar SAMSUNDAN MERZİFONA çok büyük bir alanı kapsayacaktır. Hükümetin %2 alacağı madenden payla milyonlarca insanın hayatı yok sayılmıştır. Oysa yenilenebilir enerji kaynaklarımız dururken, enerjinin alternatifi varken bize layık görünen yaşam vicdanları kanatmaktadır. Unutmayalım ki enerjinin alternatifi her zaman bulunabilir ama temiz toprak, su ve havanın alternatifi yoktur.
Bu topraklara ihanet edenlere karşı, topraklarına sahip çıkacak , kuru laf etmeyecek, ihanetide affetmeyecek arkadaşların bu davaya bundan sonrada destek vermesini bekliyoruz.
Legal gösterilen bu doğa katliamına ve yaşam hakkımızın gasp edilmesine karşı başlattığımız mücadelemizde bizlerin yanında dik durma özverisini gösteren, partilere, derneklere, sivil toplum kuruluşlarına ve duyarlı tüm Samsunlulara şükranlarımı bir borç bilirim.
Ben bu hükümete de seslenmek istiyorum!
Gelecekte çocuklarımıza yaşayabilecekleri bir dünya bırakmamanın, katliam yapılırken engel olmamanın, sessiz kalmanın hatta destek vermenin hesabını çocuklarımıza verebilecekmisin?
O yüzden hep beraber diyoruz ki bu ülkenin suyuna, ağacına, kuşuna, böceğine zehir salma. Bu ülkenin çocuklarının kalbine kazma vurma. Biz yaşamak istiyoruz toprağın üstünü altından daha çok seviyoruz."