Aile yönetimini, ülke yönetimine çok benzetirim.
Ailelerde ekonomik kriz başlarsa bu mahalleye, oradan ilçeye oradan da ülke geneline yayılır.
Bir ailede ise ekonomik kriz nasıl olur?
Bir evin gelirinden çok gideri varsa o evde ekonomik kriz yaşanmak zorundadır. Ailede üretime ne kadar çok katkı sağlayan varsa o ailenin refah seviyesi de o kadar iyidir.
Son dönemde maalesef toplum olarak üreten değil, tüketen bir konuma geldik. Buda ekonomik krizi peşinden sürüklüyor.
Babamın kulağıma küpe olmuş bir sözü vardır; ‘hayatını senden bir adım öndekine göre şekillendirirsen hiç bir zaman bir adım ileriye gidemezsin, aksine hep gerilersin, fakat senden bir adım geridekine göre yaşamına yön verirsen hep ilerlersin”. Bu sözü ilk duyduğunuzda sizin için çok bir anlam ifade etmeyebilir ama bana göre çok şey ifade ediyor. Aylık kazancı 15 Bin TL’leri bulan bir kişi ile asgari ücrete tabi kişilerin aynı hayatı yaşamaya çalışması çöküşün başlangıcı olur.
Ekonomik çöküşlerin en önemli sebeplerinden biride maalesef toplumumuzdaki özenti alışkanlığı. Bu özenti yaşam şekli her geçen gün çığ gibi büyüyor. Sosyal medya ve dizilerle topluma enjekte edilmeye çalışılan yaşam şekilleri bizim aile yapısını bozduğu gibi ekonomimizi de bozuyor. Köyde çiftçilik yapan ile şehirde mühendislik yapan kişinin yaşam tarzında şuanda hiç bir fark yok. Bunun tek sebebi sosyal medya ve diziler.
Üretimimize göre tüketmiyoruz.
Sokaklarda gezen gençlere bir bakın hepsi marka giyimli, hepsinin elinde en son teknoloji telefonlar ve bu gençlerin birçoğu işsiz. Ekonomiye kattıkları bir şey yok ama tükettikleri bir çok şey var.
Köydeki Mehmet dayı evinde hayvanı olduğu halde kendi bahçesindeki otları zamanında yolup saman etmeyip çürümeye terk ediyorsa ve üstüne üstelik parasıyla saman alıyorsa elbette bu ülke dolarla yurt dışından saman ithal eder. Birde Mehmet dayı başkasına ücretini verip o saman etmediği otları temizletmeye çalışıyor. Bak zarar nereye vardı.
Ülkemizi tehdit eden ekonomik kriz ile ilgili toplum olarak yapabileceğimiz en güzel şey tüketim toplumu olmaktan bir an önce kurtulmalıyız.
Kurtuluş savaşındaki ruh ile yediden yetmişe üretime katkı sunmalıyız.
Köydeki Mehmet dayı bahçesindeki otu saman edip ülkeyi bir dolarlık dahi olsa daha az saman ithal etmeye katkıda bulunmalı. Sanayide Bekir usta tamiri gereken araca ithal parça yerine, yerli parça takmalı. Tabi bunu yaparken de mühendislerimiz ithal ekipmanlarla yarışabilecek parçalar üretecek.
Ne zamanki ithalattan çok ihracat yaparsak o zaman paramız dünyada yaşananlardan etkilenmez.
Gençlerimizin elinde ne zaman ithal telefon değil de yerli üretim telefon görürseniz o zaman doğru yoldayız demektir. İyi bir ekonomi için ev hanımından, çiftçi Mehmet dayıya, sanayideki ustaya, laboratuvardaki mühendise varana kadar herkese görevler düşüyor.
Herkesin gayesi taş üstüne taş koymak olmalı ki, enkazlarla karşılaşmayalım.
Tüketen değil, üreten olun ki hem devletimize hem de ailemize katkımız olsun.
Tüketim olmadan üretim olmaz Arzın karşılığı olmalıdır Alıcı yoksa ürettiğin malı kime satacaksın Arz ile talebin kesiştiği noktada fiyat oluşur İktisat bir sosyal bilimdir.