İlk eğitim ailede başlar. İlk bilgileri çocuk aile ocağında öğrenir.
Birçok davranışları burada edinir ve geliştirir.
Bu davranışlar hiç şüphesiz olumluda olabilir, olumsuzda. Çocuk, kendi hakkında razı olması gerektiğini, başkalarının hakkını çiğnememesi veya başkalarını rahatsız etmesi halinde bunun tepkiyle karşılayacağını önce aile ocağında öğrenir.
Toplum halindeki yaşayışta sadece haklarımızın olmadığı, bir takım ödevlerimizin de mevcut olduğu, aile ocağında kavranır.
Bu ödevlerin hiçbir sürtüşmeye meydan vermeden dürüstçe ve istekle yapılması halinde mutlu bir aile yuvasına kavuşulacağını çocuk, yaşı ilerledikçe daha iyi anlar.
Bu konuda, hiç şüphesiz, anne ve baba tarafından verilen terbiyenin, yapılan telkinlerin payı büyüktür. Özellikle davranışlar daha da önemlidir.
Tarihteki ilk eğitim kavramları tartışma götürmez biçimde toplumsal niteliktedir. Zira aile çevresinde ilk davranışların, sonraki yıllarda değişmesi imkansız değil, ama kolay da değildir. Bu sebepledir ki aile arasında “aile terbiyesi” denilen ve haklı olarak büyük önem verilen aile eğitiminin, çocuğun kişilik yapısında inkar edilmeyecek izleri ve kanıtları vardır. Anne ve baba, hangi yolla olursa olsun, iyi yetişmiş kişilerse bunun olumlu etkileri çocuklar üzerinde açıkça görülebilir. Ancak, öğrenim görmemiş yani düzenli bir eğitimden geçmemiş anne ve babaların, çocuklarının eğitimi konusunda yetersiz olduğunu söylemekte her zaman mümkün değildir.
Sağduyu sahibi nice anne ve babalar vardır ki: düzenli ve yeterli bir eğitim ve öğretim görmemiş; hatta okuma yazma öğrenmemiş oldukları halde, çocuklarının iyi bir eğitim görmesi için her türlü cefaya ve fedakarlığa katlanırlar. Giymez giydirirler, yemez yedirirler göstermedikleri sıcak ilgi ve sevgisiyle, yaptıkları iyi telkinlerle bir gün çocuklarının iyi yetişmiş kişiler olduklarını görme mutluluğuna erişirler.
Toplumumuzda bunun sayısız örneklerini görmek mümkündür.
Ne var ki, günümüzde bu yepyeni bakış açısına da, iki ayrı yönden karşı çıkılmakta, toplum bilimcileri topluma yararlı bir biçimde kullanılmayacak yetenekleri (sözgelimi, mesleğe yöneltme çalışmalarının ortaya koyduğu sorunlar)geliştirmenin gereksiz olduğu ileri sürülmekte, ahlakçılarsa, hiçbir bilimsel araştırmanın, çocuğun yapısını geliştirmeyi sağlayacak ideal değerler. ( ahlak, estetik din, siyaset alanındaki değerler) örneğini tanımlayacağını ileri sürmektedir.
Sözgelimi, çocuğun kişiliği onun gelecekteki toplumsal rolü uğruna feda edilebilir yada tersine, yetenekleri geliştirirken çevrenin gerçekleri göz önünde tutulmaz ve uyumsuz bir hale gelir. Oysa eğitimcilerin çabası, her zaman iyice, doğruya yönelik olmalıdır.
Demek ki anne ve baba, çocuğu sevgi ve anlayışla yaklaşır onun yetişmesindeki engelleri elden geldiğinde ortadan kaldırır; çocukta güven duygusu uyandırırlarsa başarı kapıları açılır.
Tabii ailelerin diğer üyelerinin de böyle bir sonuçta payları olduğunu inkar etmek mümkün değildir. Araştırma insanın yetişmesinde sosyal çevrenin, özellikle aile çevresinin etkisini vurgulamaktadır. Ama bu, bazı diğer faktörlerin mesela doğuştan gelmez. Eğer çocukta cevher varsa, o çevrenin olumsuz etkilerini aşıp adam olma yoluna ilerleyebilir.
Anne ve babadan yoksun çocuklar arasında başarılı olanlar az değildir.
Önemli, olan sebebi ister aile, ister doğuştan getirilen yetenekler olsun çocuk veya gençte, adam olma azminin canlı tutulabilmesidir.
Saygılarımla...
Türk toplumu sistematik olarak yozlaştırılıyor aile yapı taşları bilerek ve planlı şekilde bozuluyor. Özellikle de eğitimsiz ve ekonomik kültürel açıdan yetersiz insanların yaptıkları evliliklerde yakalayamadıkları aile unsuru çevresel etkilerin de yardımıyla yok oluyor ve ya boşanmayla sonuçlanıyor ya da sorumlulukları yerine getirilemeyen yapı olarak eğitimsiz ve terbiye bakımında eksik kalmış çocuklarla topluma zarar verecek boyuta ulaşıyor. Bu konular üzerine sohbetlerde bazılarının dile getirdiği gibi galiba evlilik anne ve babalık aslında çok büyük zahmetler gerektiriyor ve o yüzden bu sorumlulukları taşıyamayacak insanların evlenmemesi veya çocuk yapmaması lazım.