İnsanlar Nasıl Borçlandırıldı?
İhtiyaç olması halinde borçlanmak, insanoğlu için tabii bir durumdur. Hatta borçlu insanların borçlarını ödeyebilmeleri için onlara “borç” vermek ibadettir. Borçluya zekat da verilir. Borç vermek, yardımlaşmayı, dayanışmayı ve muhabbeti artıran ve bu vesileyle toplum hayatında düzenin sağlanmasına yardım eden güzel bir davranıştır. Tarihimizde sırf “borç” vermek için kurulan vakıflar, bu anlayış ve davranışın güzel bir emsali olarak durmaktadır.
Güzel gayelere hizmet edebilen borç alıp vermek, yaşadığımız asırda bir menfaat aracı haline gelerek farklı bir anlayış ve yapıya bürünmüştür. Günümüz ekonomik sisteminde üretim ve tüketim için borçlanmak meşru bir iş haline getirilmiştir. Bu meşruiyet birçok şirketin iflasıyla nihayetlenirken, ailelerin sefalete düşmesine veya dağılmasına yol açmaktadır.
Tefecilikten sistemli bankacılığa geçildi: Esasen tefecilik, çok eski tarihlerden bu yana bilinen bir sömürü aracıdır. Ancak bunun sistemli bir kisveye bürünmesi, 1700’lü yılların son çeyreğinde bir bilim dalı haline geldiği kabul edilen iktisat teorisinin bir sonucudur. Modern iktisat teorisi faiz üzerine kurulmuştur.
Klasik iktisat anlayışının temelindeki düşünceler şunladır. Klasik iktisat anlayışının, “Ellerinde ihtiyaç fazlası parası olan kişiler bu parayı tasarruf etmektedirler. Tasarruf tüketmemenin sonucu oluşmaktadır. O zaman bunun bir karşılığı olmalıdır. Bu da faiz olmalıdır. İnsanlar, tasarruf ettikleri değerleri başkalarına borç verirken faiz talep etmelidir.” şeklindeki görüşleri, günümüzde bilimsel çevrelerde kabul gören iktisat teorisinin temelini oluşturmaktadır.
Kredi almaya muhtaç hale getirildi: Bu sebeple finans piyasalarında borçlanmaya aracılık eden bankalar, müşteri arayışına girmişler, önceleri devletlere, şimdilerde ise üretici ve tüketicilere borç pazarlamaya başlamışlardır. “Kredi” adını verdikleri bu borç karşılığında vadesine ve türüne göre faiz oranları belirlemişlerdir. Karşılığında insanların hem varlıklarını hem de geleceklerini ipotek altına almışlardır.
Büyük sermayedarlar ve bankalar, üreticilere “kredi” vermek için “yatırım yapmayı” cazip hale getirecek yollara başvurmuşlar, tüketicilere “kredi” vermek için “günlük tüketimi” cazip hale getirecek faaliyetlere girişmişlerdir. Dolayısıyla günümüzdeki borçlanma mekanizması, aslında yatırımcı ve tüketicilerden çok bankaların ve büyük sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet etmektedir.
Kredi verenler, üretici ve tüketicilere kredi verebilmek için reklamları kullanmaktadır. Üreticilere borç vermek için yeni yatırım alanlarını ve iş türlerini olduğundan daha cazip göstermektedirler. Bu hayallere kanan birçok yatırımcı, işin sonunu göremeden, “deveyi yardan uçuran bir tutam ottur” misali “sermayesinden çok iş yapmaya” kalkarak, ya uzun yıllarını ipotek ettirmiş, ya da kendi sermayesini de kaybederek tükenmiştir.
Tüketicileri borçlandırmak ise gelişen medya-iletişim araçlarıyla daha kolay hale gelmiştir. Burada finans kuruluşlarına basın yayın kuruluşları da yardım etmiş ve insanlar lüks tüketime alıştırılmıştır. Her gün reklamlarda konforlu otomobiller, makyajlı tatil imkânları ve modaya uygun(!) giyim ve ev eşyaları, tüketicilerin beğenisine gizli bir tuzak olarak sunulmaktadır. Günümüz insanı, kredi kartlarına güvenerek gerekli olmadığı halde tüketmekte ve günlerini gün etme(!) çabası içindedir. Neticede, kredi kartı taksitleri ve alınan banka kredileri ödenemez hale geldiğinde, ruhi bunalımdan ailenin dağılmasına, hatta intihara giden hazin sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.
İnsanlar nasıl borçlandırıldı, sorusuna böyle cevap verilebilir.