4721 sayılı Medeni Kanun 124. maddesinde evlenme yaşı düzenlenmiştir. İlgili maddede; "Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple on altı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir" hükmüne yer verilmiştir.
Çocuk Koruma Kanununda ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları sözleşmesinde, çocuk; "Daha erken yaşta ergin olsa bile 18 yaşını doldurmamış kişi" olarak tanımlanmıştır. Ülkemizin taraf olduğu birçok sözleşme kapsamında ve kanunda, 18 yaşın altındaki kişi çocuk olarak tanımlanırken, Medeni Kanunun evlilik yaşını 17 yaş olarak belirtmesi, olağanüstü durumlarda 16 yaşındaki çocuğa hakim kararı ile evliliğin önünü açması, iki kanunun birbiriyle çatışması, en önemlisi kanunun uluslararası sözleşmelerle çatışmasıdır.
Medeni kanundaki söz konusu düzenleme ile, henüz biyolojik ve psikolojik gelişimini tamamlamadan çocuk için evlilik yolu açılmaktadır. Çocuk bazen kendi isteği ile bazen de ebeveyn istemi ile evlilik gibi önemli bir kurumun içerisinde kendisini bulmaktadır. Kendi gelişimini tamamlayamayan çocuğun, çocuk yaşta yaptığı evlilikle, bilinçsizce anne baba olması ve ebeveyn rolünü üstlenmesi, çocuğun gelişimini olumsuz etkilemektedir.
17 yaş evlilik için kabul edilemez bir durum iken, bir başka olumsuzluk, olağanüstü evlenme yaşı ile ilgilidir. Olağanüstü evlenme yaşı 16 olup, 16 yaşındaki bir çocuk ancak hakim kararı ile evlenebilmektedir. Hakim kararından önce doktor raporu alınması gerekmektedir. Doktor raporunun olumlu gelmemesi halinde, çocuk için evlilik izninin verilmemesi gerekmektedir. Ancak olumsuz gelen doktor raporu yok denecek kadar azdır. Gerek tıbbi süreç, gerekse hukuki süreç çok hızlı bir şekilde tamamlanarak, çocuk olarak tanımlanan 16 yaşındaki çocuklar evlendirilmektedir. Bu tür evliliklerde, hakimlerin dosya üzerinden ivedi biçimde karar vermesi yerine bu sürecin daha sağlıklı ve resen delil toplama yetkisi ile aydınlatılarak gerekçeli biçimde karara bağlanarak, çocuğa evliliğin yolu kapatılmalıdır
Birçok kız çocuğunun olağanüstü evlenme yaşından faydalanarak, tecavüzcüsü ile evlendirildiği acı bir gerçektir. Olağanüstü evlenme yaşından faydalanarak, gerçekleştirilen birçok evlilik, gerçek bir evlilik olmamakla birlikte sadece kağıt üzerinde kalmaktadır. Genel olarak karşılaşılan tablo, ailelerin kendi aralarında sağladıkları sulh ortamı ile genelde erkek olan kişiyi cezai yaptırımdan kurtarmak adına, 16 yaşındaki kız çocuğunu feda etmektir. Olağanüstü evlenme yaşı ile gerçekleştirilen evlilikler ile ilgili olarak, araştırma yapıldığında bu evliliklerin bir çoğunun sadece şekil şartını yerine getirmek üzere gerçekleştirildiği, bir çoğunun ise kısa sürede boşanma ile yada ayrılık ile sonuçlandığı anlaşılacaktır.
Bu nedenle çocuktan gelin olmaz diyor, olağan ve olağanüstü evlenme yaşı ayrımının kaldırılarak, evlilik yaşının 18 olmasını temenni ediyoruz...
Bir çocuğa cinsel istismarda bulunan fail kimdir?
Çocuğun istismarı ve çocuğa yönelik suçlar, gerek basının gerekse kamu vicdanın en güncel konularından birisi... Bizler de, Samsun Barosu Çocuk Hakları Komisyonu olarak, istismar mağduru çocuklara yönelik kamu kurumları, sivil toplumlar, uzmanlar ve bilim insanları arasında işbirliği ile ortak projeler gerçekleştirerek; sosyal düzenin dikkatini çekmek, hukuki güç odaklarını ve sivil toplum örgütlerini çözüm için harekete geçirmeyi hedeflemekteyiz.
Komisyonumuz tarafından 28 Temmuz 2018 tarihinde, alanında uzman kişilerin katılımı ile gerçekleştirilen sempozyumda sorunun kaynağına inmeyi amaçlayarak, öncelikle "Bir çocuğa cinsel istismarda bulunan fail kimdir" sorusunun cevabını aradık... Sempozyumumuzda uzman görüşleri çerçevesinde, çocuğun cinsel istismarında failin profili inceledik. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki; birçok fail, daha önce istismara maruz kalmış çocuklardır. Evet, çok acı bir gerçektir ki; istismara maruz kalan çocuklar gerek psikolojik, gerekse biyolojik olarak iyileşme gösteremedikleri sürece, gelecek dönemlerde fail olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Bu durum bile istismar mağduru çocuğun rehabilitasyon sürecinin toplum düzeni açısından ne kadar büyük bir elzem olduğunu ortaya koymaktadır. İstismar mağduru olan çocuk yönünden gerçek bir iyileşme hedeflenmelidir. Rehabilitasyon hizmetleri sadece şeklen uygulanan, usuli bir işlem olarak değerlendirilmeksizin tedavi uygunlanmalıdır. Bu nedenle istismara maruz kalan çocuk, suçun failinin cezalandırılmasından sonra kaderine terk edilmemelidir.
İstismar mağduru çocuğun rehabilitasyonu ile birlikte, çocuğun cinsel istismarındaki failin rehabilitasyonu da son derece önemlidir. Fail ve mağdur açısından profesyonel olarak gerçekleştirilmeyen bir tedavi süreci olmaksızın, cezanın tek başına artırılması, çocuğun istismarının önüne geçmeyecektir. Sorunun temeline inmeksizin, sadece Türk Ceza Kanunda çocuğun istismarı için verilecek cezanın artırılması, sadece kamu vicdanını rahatlatmaktan ibaret olacaktır. Bu nedenle çocuğa karşı cinsel istismar eylemini gerçekleştirmiş failin cezası infaz edilmiş olsa bile, bu kişilerin infaz sonrasında izlenerek, denetim altında tutulması toplum refahı açısından önem taşımaktadır.
Sosyal medya ve basın üzerinden yapılan tüm çağrılarda, her mağdur çocuktan sonra Türk Ceza Kanununun yetersizliğinden, cezaların az olmasından ve daha ağır cezalardan bahsedilmektedir. Oysaki ceza kanunumuzda, çocuğun istismarına yönelik eylemlerde cezalar önemli ölçüde artırılmıştır. Ne yazık ki , olayın özüne inmeden, tek başına cezayı artırarak yaptırım sağlamak sorunu çözmemiştir, çözmeyecektir.