Samsun haber - Ünlü gazeteci ve yazar İsmail Saymaz Karadeniz 4. Kitap Fuarı kapsamında Samsun’da okurları ile buluştu. Okurları tarafından ilgiyle karşılanan Saymaz ile Samsunhaber.com olarak kısa bir röportaj gerçekleştirdik.
Sevilen bir gazetecisiniz, günümüzde gazetecilik yapmak kolay mı sizce?
Hiç değil. Eskisine oranla gazetecilik faaliyeti daha çok risk altında. Çünkü gerek iktidar sahipleri, gerek hükümet sözcüsü ve yargı aygıtının gazetecinin gazetecilik etkinliğini bir suç olarak görme eğiliminin eskisine oranla daha fazla gerçekleştiriyorlar. Gazeteci eğer iktidarın ve devlet yetkililerinin haz etmediği türde bir gazetecilik yapıyorsa ya ajan olduğu, ya terörist olduğu, ya bir suç örgütünün unsuru olduğu ya da o amaçla hareket ettiğini düşünüp işlem yapıyorlar. Bu koşullarda gazetecilik yapmak mümkün değil.
Yazarlık hayatınıza nasıl başladınız?
Gazetecilik yaparken, gazeteciliğin yanı sıra aslında 2010 yılında kitap yazmıştım. Erzincan eski başsavcısı, şimdiki CHP’nin İstanbul milletvekili İlhan Cihaner, Fetullahçıları soruştururken Ergenekon’dan tutuklanmıştı. Bunun hikayesini haberleştirmiştim. O kadar çok haber oldu ki ben artık bunları bir dosyada toplayayım ve kitap yapayım demiştim ve yaptım. Daha sonra bunların aslında daha büyük bir haber olduğu sonucuna vardım ve öyle bir kitap macerası başladı. O gün bugündür hep siyasal süreçleri ve davaları geniş ve ayrıntılı ele alan kitaplar yazdım. Biri hariç, o da Çay Güzeli.
Yazarken daha çok hangi konulara değiniyorsunuz, amacınızı nasıl özetlersiniz?
Hepsi genelde siyasal süreçler. Hep bir ucunda devlet-birey çatışması, devlet-toplum çatışması yer alıyor. Bir ucu hep yargılama ve dava sonuçlarını içeriyor. Çünkü aslında bütün bir toplumun ve onun içinde bireyin hayatı, o dava dosyalarında tüketilip gidiyor. Dolayısıyla o sararmış yaprakların arasında insanların solan hayatını bulmak gibi bir meramım ve derdim var benim. Sıradan insanın sıradışı hikayesini çıkarıp anlatma derdim var benim. O nedenle az önce bahsettiğim Erzincan davası, bir ülkücü emniyet müdürü itiraz ettiği için polis öldürmüş solcu bir örgütün üyesi olması absürtlüğünü anlatan Hanefi Yoldaş’ı bu amaçla yazdım. Türkiye’de sonradan hristiyan olmuş gayrimüslimlerin hedef gösterilmesinin hikayesini o yüzden yazdım. 12 Eylül dosyalarını, kışlalardaki ölümleri, karakollarda işkence sonucu ölümü, Gezi olaylarında Ali İsmail’i ve şantiyelerde işçilerin ölümlerini bu nedenle yazdım. Hep bunu anlatmak için yazdım.
Siyasete atılmayı hiç düşündünüz mü?
Hayır. Memleketin yeterince milletvekili ve bakanı var. Son yasal düzenlemelerle milletvekili sayısı 600’e çıktı. Yeni düzenlemeyle seçilme yaşı 18’e indi. Dolayısıyla çokça insanın seçilme ve seçme imkanı var. Eskisine oranla meclisin denetim yetkisi elinden alındı. Yani bu açıdan seçilseniz de pek bir faydası olmayacak. Medya bugün itibariyle meclisten daha kuvvetli bir denetleyici role sahip. O nedenle memleketin milletvekili ve meclis üyesinden çok gazeteciye ihtiyacı var diye düşünüyorum.
Peki Samsun’la ilgili neler söylemek istersiniz, okur-yazarlık oranını nasıl buldunuz?
Ben Samsun’a daha önce geldim, Samsun’u seviyorum, hem de Karadenizli olduğum için Samsun’u bizim bu bölgenin başkenti olarak görüyorduk. O algım hala devam ediyor. Samsun, Karadeniz’in Türkiye’de bilgiye en açık toplumunun yaşadığı şehir. Böyle bir Kitap Fuarının da burada olmuş olması zaten bunu taçlandıran bir durum. O yüzden umarım burada büyüyen okur-yazarlık durumu Ordu’ya, Giresun’a ve bizim Rize’ye kadar devam eder.
Haber: Dilek Alabulut