Samsun Haber – FBM Tıp Merkezi Diyetisyenlerinden Furkan Ardanuç, İnsülin direnci konusunda uyarılarda bulundu. Ardanuç, “İnsülin direnci sadece kilo patlamasının, yaşadığımız diyabet ve obezite salgınının temel oyuncularından biri değil, hayatımızın düşmanının ta kendisidir. Şekerinize baktırdığınız gibi insülininize de baktırmak zorundasınız. Çünkü insülinin yokluğu da çokluğu da dert. Yok olduğu zaman da çok olduğu zaman da şeker hastası oluyorsunuz. Sokaktaki her 3 kişiden birinde insülin direnci olma ihtimali var ve her 5 kişiden 2 sinde kesin insülin direnci olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak harekete geçmenin sırası çoktan gelmiş de geçiyor bile” diye konuştu.
Haydi, gelin insülin direncini nasıl kırıp yönetebiliriz ona bakalım…
Yağlara fısıldayan adam, İnsülin direncini kırmanın iki yolu olduğunu belirterek, “Birincisi pankreasımızın gereğinden fazla insülin üretimini teşvik edecek beslenme tarzını değiştirmemiz gerek. Ne kadar çok basit şeker, unlu gıda, işlenmiş gıda, endüstriyel gıda, nişastalı gıda, fastfood, gazlı içecekler tüketirsek yani besin içeriği yönünden hem çok fakir hem de çok çabuk glikoza dönüşüp kanımıza hızlıca karışan (glisemik indeksi yüksek) gıdaları tüketirseniz o kadar çok pankreasımızı insülin üretmeye teşvik edersiniz. Tabi bu demek olmuyor ki ekmek yemeyin, meyve yemeyin. Komplex karbonhidratlar ( öğütülmemiş, tam tahıllı, kepekli tahıllar), besin içeriği zengin, kan şekerinizi aniden yükseltmeyecek, lif oranı yüksek tahıllardan, ekmeklerden, makarnalardan ve ayrıca meyvelerden porsiyon kontrolüne de dikkat ederek tüketebilirsiniz. Eğer bunları da fazlaca tüketirseniz insülin direnciyle karşılaşırsınız. Yani bu iş; ekmeği, pilavı, makarnayı kestim demekle bitmiyor çünkü vücudumuzun karbonhidratlara da ihtiyacı var ama bu karbonhidratları kaliteli ve yeterince almak önemli. Bilmemiz gereken şey şu: ‘Benim pankreasımın bir zaafı var ve ben onu tahrik etmeyeyim. Vücuduma karbonhidrat alacaksam da porsiyon kontrolüne dikkat ederek besin içeriği zengin karbonhidratları tercih edeyim’ demeliyiz ki insülin direncimizin ipleri bizim elimizde olsun. Sebze grubu, et grubu, süt ve süt ürünleri grubu ve kaliteli yağlardan yeterli ve dengeli öğünler oluşturulmalıdır. Mutlaka ama mutlaka kahvaltı yapın. Kahvaltı ve öğlen öğününüzü kuvvetli yiyin, akşamları hafif yiyin. Öğünlerinizde porsiyon kontrolüne dikkat edin ve ara öğün tüketmeye özen gösterin. Kahvaltı ve akşam yemeğinizi erken saatlere kaydırın. Yatmadan 2 saat önce yeme içmeyi bırakın. Daha çok baharat ve acı kullanın. Sirke, limon, çörekotu ve baharatlardan, doğal otlardan( maydanoz, dereotu, taze nane, tarhun, fesleğen, kekik, biberiye ) faydalanın. Sebze ve protein ağırlıklı bir beslenme planı yapın ama abartmayın. Meyveyi doğal diyerek abartmayın. Meyve suları yerine meyvenin kendisini yiyin ve tek seferde 1 porsiyonu aşmayın. Tam tahılları(öğütülmemiş, kepekli tahıllar) ve baklagilleri sofranızdan eksik etmeyin. Beyaz undan yapılan her türlü yiyecekten de uzak durun ve sınırlayın. Nişasta içeriği yüksek olan besinleri sıcakken tüketmeyin. Yemekleri yavaş ve iyice çiğneyerek tüketin. Besinleri çok minik doğramayın ve püre halinde tüketmeyin.Yemeklerdeki yağı azaltın ve kaliteli yağlar( ceviz, fındık, kavrulmamış yer fıstığı, avakado, keten tohumu, zeytinyağı ) tüketin. Öğünlerde çiğ sebze bulundurun. Öğün aralarınız 2-3 saat olsun. Günlük 2.5 – 3 lt su için. Şeker eklenmiş içeceklerden, kafeinli içeceklerden, hazır meyve sularından, kaymak, krema, mayonez, fast food, rafine gıdalardan uzak durun” şeklinde konuştu.
“Kazandığımız parayı sağlığımıza harcayalım”
İnsülin direncini kırmada ve yönetmede ikinci yolu anlatan Ardanuç sözlerine şöyle devam etti: "Hareket etmeliyiz. Beslenmenin yanı sıra vücudumuzdaki fazla insülini de harcamak gerek. Bundan 100 yıl önce insanlar en şehirlimiz bile günde ortalama on bin adım atıyordu. 1000 yıl önce Hipokrat amcamız tıp kitabında bakın ne yazmış. ‘Kos Adasında eşeklere binen insanlar, yürüyen insanlardan daha kısa yaşıyor’ demiş. Yeni hayat bizi hareket etmeyecek şekilde planlıyor. Şöyle ki arabaya bin, AVM ‘ye gel, yürüyen merdivenlere bin, fast food katımıza çık, onca parayı çatır çatır öde ve karşılığında binlerce boş kalori al ve gelsin insülin patlaması, gelsin yağlanmalar, gelsin hastalıklar… Kesinlikle yürümeliyiz hem de tempolu çünkü kaslarımızın büyük bir bölümü bacaklarımızdadır. Bu da demek oluyor ki bacak kaslarımız, kandaki fazla insülini ve şekeri daha fazla emer. Yürümenin dışında evde dans edin, parkta 15-20 dk ip atlayın, yüzün, top oynayın. Yeter ki hareket edin çünkü kas enerjisiz kalmayı asla ama asla göze alamaz ve bu yüzden mecburen kanınızdaki o fazla insülin ile şekeri kullanmak zorunda kalacaktır. İçinizden “Aman ben bunlara nasıl dikkat edeyim, işten güçten vakit mi var “ dediğinizi duyar gibiyim. Ben de size o zaman şunu sorayım “Şu an sağlığınızı hiçe sayarak kazandığınız onca parayı yaşlandığınızda kaybettiğiniz sağlığınız için harcamak mı yoksa daha kaliteli yaşayarak daha uzun ve daha sağlıklı bir ömür mü?”
Haber: Ekrem BİRCAN