Servan Turan, Simge Can ve Murat Bostan isimli 3 gezgin arkadaş Malezya maceralarında başlarından geçen korkunç olayları anlattı. Türk gezginleri ve maceraperestleri Malezya'ya gitmemeleri konusunda uyaran Servan Turan ve Murat Bostan, neden olduğunu anlamadıkları halde 8 gün hapis tutulduklarını açıkladılar.
Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'dan otostopla Tayland'a gitmeye karar veren gençler Penang adasında kötü bir sürprizle karşılaştıklarını söyledi.
Güvenli olduğunu düşündükleri bir üniversite kampüsünde konaklamaya karar veren gençler başlarından geçen kötü olayı İnterrail Türkiye grubunda şekilde anlattı;
TAHİR İLE TANIŞTILAR
"Tayland'ın güneyine gitmek maksadıyla çıktığımız Kuala Lumpur otoyolundan bizi alan Tahir isimli, Filistin vatandaşı, Kuala Lumpur'da bir üniversitede uluslararası hukuk son sınıf öğrencisiyle tanışmamızla başladı her şey. Kendisi daha önce defalarca kez Türkiye'de bulunmuş hemen her şehrimizi tanıyan, kültürlü ve muhabbetli birisiydi. Az buçuk Türkçesi bile vardı. Bizi yerel saatle gece 10 civarında Ipoh şehrine ulaştırdı. Biz kendisine Tayland'a gitmek istediğimizden bahsettiğimiz için şöyle bir teklifte bulundu. Normalde Penang'a gitmesi gerektiğini ama Ipoh'ta 2 saatlik işi olduğunu, biterse bizi bu gece Penang'a götürebileceğini yoksa yarın gideceği için yarın yeniden buluşup götürebileceğini söyledi. Ayrıca Penang'a gidersek hostele ihtiyacımız olmadığını arkadaşının evinde kalabileceğimizi söyledi. İki ihtimal de bizim için uygundu ve tamam deyip Ipoh'ta bizi bıraktıktan sonra ücretsiz iptalli bir hostel rezervasyonu yapıp bir şeyler içmeye oturduk. Geçen sürenin ardından Tahir işinin bittiğini, dilersek kendisiyle Penang'a devam edebileceğimizin haberini verdi. Biz de Ipoh'taki hostel rezervasyonunu iptal edip yeniden yola çıktık kendisiyle. Tahir yolda bizim uyumamıza ve yorgunluğa direnemeyip bir yerlerde durup kendisi de kestirmek falan istedi, böyle olunca Penang adasına gece 2'de ulaştık. Tahir yol boyunca arkadaşını bir kaç kez aradı ancak arkadaşı telefona cevap vermedi. Bizde ise Malezya'da fazla durmayacağız düşüncesiyle sim kart yoktu ve yalnızca wifi kullanabiliyorduk. Zaten o saatte herhangi bir hostele check in yapılamayacağı ve 24 saat resepsiyon hizmetinin hostellerde olmadığı da herkesin malumu. Hal böyle olunca bir anda hostelsiz ve evsiz kaldık. Ama üçümüzde de uyku tulumu ve hamaklarımız mevcuttu. Yaklaşık 3 aydır güney doğu asyadayım, bazı zamanlar böyle geceyi idare etmelik durumlarda uygun yerlerde hamak kurarak vs konakladım. Hiçbir sorunla karşılaşmadım. Yine böyle bir yer bulursak sabah erken saatte hostele check in yapana kadar hamakta ya da uyku tulumumda geceyi geçirebileceğimiz sahil, orman tarzında güvenli bir yer danıştık Tahir'e. Ancak o da burada dışarıda uyumanın güvenli olmadığını söyleyerek başka bir arkadaşının üniversitedeki odasında kalabileceğimizden bahsetti. Bu kez onu aradı ona da ulaşamadı. Fakat dedi yine de bu bahsettiğim üniversiteye gidersek orada güvenli ve rahat bir şekilde geceyi geçirebilirsiniz kimse de size karışmaz dedi. Tamam madem öyle gidelim dedik bir bakalım uygunsa geceyi orada geçiririz sabah da hostele check in yapar Penang'ı gezeriz. Üniversitenin kocaman kapısından arabayla güvenlik görevlisine selam vererek ve giriş için müsaadesini alıp geçerek üniversiteye giriş yaptık. Tahir'in bizi bıraktığı yer kütüphanenin yanıydı. Ders çalışan öğrencilerden ve küçük bir dükkanın sahibi bir gençten de sorun olmayacağı konusunda onay alıp geceyi geçirecek bir yer bakındık. Önünden geçen herkesin içeriyi rahatlıkla görebileceği, cam kapılı ve kocaman pencereleri olan 1 metrekare büyüklüğündeki bomboş bir kulübe gözüme çarptı. Kapısı da açık. Dışarıda soğukta çiçeğin böceğin üzerinde olmaktansa burası bir kaç saat uyumak için daha uygundu. Mat ve tulumlarımızı açıp saat 3'ten sabah 7'ye kadar geceyi burada geçirmeyi planladık.
GÜVENLİK OFİSİNE GÖTÜRÜLDÜLER
Gözümüzü açtığımızda gündüz güvenlikleri ve birkaç kişi başımızdaydı. Toparlandık kendileriyle birlikte üniversitenin güvenlik ofisine gittik. Niye orada olduğumuzu ve nasıl geldiğimizi güvenlikteki yetkili birine anlattık. Sonra başka bir tanesine daha. Sonra başka bir tanesine daha derken bu durum saatler sürdü. 5 saatlik güvenlik sorgusunun ardından her şey bitecek gideceğiz derken polise haber verdiklerini ve bunları polis karakolunda da anlatmamız gerektiğini söylediler. 2 farklı karakolda 8 saat civarı ifade verip pasaport bilgilerimizin kontrol edilmesini bekledik. Bizim kafamızda işin buraya kadar gelmesi dahi saçmaydı. Çünkü gece güvenlikten geçerek, etraftaki insanlara kendimizi tanıtarak hiçbir şeye zarar vermeden uygun bir ortamda bir kaç saatimizi geçirmişiz ne olabilir ki bundan en fazla?
İlk karakoldaki polislerle geçen saatlerden sonra rahat rahat muhabbet ediyorduk, bitsin de gidelim artık dediğimizde bize hostele nasıl gideceğimizi vs tarif ediyorlardı.
İKİNCİ KARAKOLDA İŞLER DEĞİŞTİ
Gittiğimiz ikinci karakoldan itibaren işin rengi giderek değişmeye başladı. Zaten buraya gelirken de prosedür gereği diyerek Servan ve beni kelepçeli getirdiler. Bize çok fazla soru sorulmadan hakkımızda işlemler yapılıyor polisler tarafından yüzümüze alaycı tarzda şeyler söylenip kahkahalar atılıyordu. Soruşturmamızı yürüten ve daha sonra bizi serbest bırakacak olan polis müfettişi 14 gün gözaltı süremiz olduğunu da böyle bir ortamda söyledi. Şaka yapmadığını ciddi olduğunu söyledi. Sonra bizim kaygımızı ve Simge'nin ağlamasını gördükten sonra şaka yaptığını gerçekten böyle bir prosedür olduğunu ancak bu kez bize yardımcı olacağını, bizi affettiğini söyledi. Teşekkür ettik, su getirtti, sigara verip rahatlattı bizi.
TEKRAR ARABAYA BİNDİRİLDİLER
Burada da işlemlerimiz bitti artık gideceğiz derken kapıya yönlendirdiler, kelepçeler çıkacak derken yeniden arabaya bindirildik. Bu kez yola çıkana kadar nereye gittiğimizin cevabını dahi vermediler kendi aralarında Malayca konuşup durdular. Yola çıktıktan sonra arabada şoför olan polis memuru 1 gece nezarette kalmamız gerektiği ve yarın sabah 9'da gelip yeniden bizi alacaklarını söyledi. İngilizcesi çok kıttı bu yüzden emin olmak için defalarca doğrulattım, yarın sabah 9'da serbestsiniz dedi.
1 GECELİK BİR OLAY
Bu noktada niçin hala konsolosluğa veya yakınlara haber veremedik derseniz sebebi daha önce belirttiğim gibi maksimum bir kaç gün geçirmeyi planladığımız Malezya'da sim kart almaya gerek duymayışımız. Zaten dedikleri gibi şayet 1 gece kalmış olsaydık ailelerin dostların bizim için bu kadar kaygılanmasına gerek kalmadan aklımızı başımıza alır bir dahakine daha dikkatli olmamız gerektiğinin farkına vardığımız 1 gecelik bir olay olarak geçer giderdi.
GÖZALTI SEBEBİ
Ertesi sabah 9'da bizi almaya kimse gelmeyince o karanlık ortamda ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir acziyetin içerisine düşmüştük artık. İkinci günün akşamı çekildiğimiz sorgudaki sert tavırlardan, dini ve siyasi durumlar hakkında sorulan sorulardan olayın sadece uyku uyumaktan çıkıp nerelere gittiğini de sorgulamaya da başladık. Üzerimizdeki kıyafetlerin çıkarttırılarak sünnetlerimizin kontrol edilmesi neyin nesi? Beşar Esad hakkında ne düşündüğüm, çeşitli terör örgütleri ve cihat hakkındaki düşüncelerim soruluyordu. Telefonumdaki aylar önceleri çekilmiş fotoğrafları açıklama çabasına sokuldum, kendi hakkımdaki ve gözaltına alınmamıza sebep olan olay hakkındaki her şeyi anlattım.
8 GÜNLÜK ANLAMSIZ BİR EZİYET
Benim anlatmaya çalıştığım şey yukarıda da dediğim gibi 8 günlük anlamsız bir eziyete sebep olan olayın yarattığı psikolojik etkisi ve uygulanan kötü muamele karşısında oh olsunu haketmediğimizdir.
Sonunun ne zaman geleceği bilinmeden içerisine düşülen aciziyetin 1 günü de aynı endişeyi verir, 8 günü de, 1 yılı da. Yaptığımız şeyin suç dahi olmadığını düşünürken hürriyetimizden mahrum bırakıldık. Fiziksel boyutta bir müdahaleye maruz kalmadık ama psikolojik olarak fazlasıyla yıpratıldık sağlıksız koşullarda uzun süre tutulduk dolayısıyla yaşadığımız şeylerin adı da işkence değil kötü muameledir. Dilini dahi bilmediğiniz bir ülkede farklı ülkelerden suçluların yer aldığı, her öğünde bir avuç pirinç lapasının verildiği, bir kaç metrekare karanlığın içinde hem tuvaletinizi yapıp hem de yemeğinizi yiyip uyuduğunuz, her geçen saatin iki katı yavaş ilerlediği ve enerjinizi motivasyonunuzu yükseltebilecek hiçbir şeyin olmadığı bir ortamda, yerde uyuyarak geçti 8 günümüz. Bu eziyetin 8 günde biteceğini de bilmeden tabi en başta. Şayet biz içerideyken dışarıda bizim için endişelenen insanların gayretleriyle gelişen olaylar silsilesi sonucunda Malezya büyükelçiliğimiz ve dostlarımız sahipsiz olmadığımıza inandırmasalardı, işimiz çok daha zor olurdu. Çünkü bizi sorgulayan ve cezaevinde görevli Malezya polislerinin maksadı gerçekten sırf orada uyuduğumuz için değil biz bir şekilde ellerine düştüğümüz için de bize eziyet etmekti.
SORGU DA ÇIRILÇIPLAK SOYULMAK
Kim olursa olsun ve ne yapmış olursa olsun çevirmen, avukat ve iletişim hakkı tanınmadan dilini bilmediğin bir ülkede bu durumun içine sokulmayı haketmez. Sorgu esnasında çırılçıplak soymak, tek tip kıyafet giydirip ters kelepçe takmak, yeterli gıdadan mahrum bırakmak ve bilgi alma hakkını dahi engellemek kötü muameledir, tehlikeli suçlular dışında kimseye uygulanmaması gerekir. İlk günler nerede tutulduğumuzu dahi öğrenmek mümkün değilken ve bir yandan da içeride sırf arayıp soran merak eden kimsesi olmadığı için 2 aydır hapis yatan bir filistinli olması, sadece 1 tanesinin çalışma izni yok diye masaj salonunda çalışan 9 çinlinin hepsinin birden içeride olması, içlerinden biri kavga etti diğerleri izledi diye 5 Malezyalı arkadaşın içeride olması, Malezya'nın hukuk sistemini bağlayıcı herhangi bir insan hakları sözleşmesine imza atmamış olması gibi şeyler kaygılarımızı giderek artırıyordu. İlk götürüldüğümüz karakoldan hapishanedeki son gecemize kadar polislerin durumumuz hakkında sürekli olarak yalan söylemesi, sırf korkutmak amaçlı daha ciddi şeylerden bahsetmeleri, ailemize asla haber veremeyeceğimizden bahsetmeleri ve alaycı tavırları kaygılarımızı körüklüyordu.
NEYSE Kİ KİMSESİZ DEĞİLDİK
Bu manzara ve durumlar içerisinde ailemizin haberinin olmaması en büyük kaygılarımızdı zaten. Neyse ki hem kimsesiz değildik hem de Malezya'daki büyükelçiliğimiz dostlarımız ve ailelerimizin talepleri doğrultusunda yanımızda oldu.
YAŞANANLARDAN DERS ALDIM
Düşünmek ve yaşananlardan ders almak için elbette fazlasıyla vaktim oldu. Çıkardığım dersler doğrultusunda bundan sonraki seyahatlerime devam etmeyi umuyorum. Olay olmadan önce 2.5 ay Tayland ve Kamboçya'daydım. Takip eden arkadaşlarım az çok şahit oldu hayatımın en güzel günlerini, en iyi, en keyifli ve unutulmaz maceralarını yaşadım. Her günüm bir öncekinden daha dolu geçti. Deneyimlerim, öğrendiklerim ve kendime kattıklarım inanılmaz şeylerdi. Ben kendi adıma Malezya'da hapishanede tutulma sürecini de tüm bu maceraya dahil ederek bakıyorum. Bu yaşananlar da deneyimlerime katkı sağladı. Tüm bu olayların olmasına vesile olan eylemimize başta sıradan bir eylem olarak bakarken durumun ciddiyetini böyle sıkıntılı bir süreçten sonra kavramış olmak bizim hatamız. Sonuçta şeriat ile yönetilen bir ülkede tedbirli olmak ve güvenli seyahat etmek gerekirdi.
HER ŞEYİN KIYMETİNİ DAHA İYİ ANLIYORSUNUZ
Önemli bir zorluk ve yokluk yaşayınca her şeyin kıymetini daha iyi anlıyorsunuz. Bu açıdan da bu yaşadığım hikayeye bir nebze de olsa minnettarım. 8 sıkıntılı günün ardından dışarıdaki ilk sabahımda uyandığım güneşin tadını bile başka hissettim. Ailemin yüzünü, sesini nasıl özlediğimden ve özgürlüğün kıymetinden bahsetmiyorum bile. Daha başka ne dersler çıkarıp anladığımı da yakın çevremle paylaşarak tutmayı yeterli görüyorum.
Bu olayımızdan sadece bizim değil bizim gibi gezen bir çok arkadaşın ders çıkarması ve en önemlisi de kimsenin sonunun ne zaman geleceğini bilmediği bir çaresizlik ve acziyet içerisine düşmemesi dileğimle.
HERKESE TEŞEKKÜR ETTİLER
Sonucunda oh olsunu değil geçmiş olsunu haketmiş ve bu hikayenin içinde birazcık yorulmuş gençleriz.
Başımıza gelenlerin bu anlattıklarımdan başka küçümsenecek ya da büyütülecek bir tarafı da yoktur.
Ayrıca hikayemizin bence esas kahramanı olan biz dahi nerede olduğumuzu bilmezken izimizi bulup bizim için çabalayan dostlarımıza ve yakınlarımıza da bir kez daha kocaman teşekkürler.