KADINLAR GÜNÜ'NDE 6284’Ü KONUŞALIM
Gazetelerin üçüncü sayfalarında, sosyal medyada, televizyonda, radyoda, hemen her platformda gündemden düşmeyen kadına şiddet olayları, yaklaşan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü çerçevesinde ve 6284 sayılı Kanun odağında ilk köşe yazımın konusu olageldi. Peki nedir bu 6284 sayılı Kanun? Türk kadınına ne tür imkanlar sunmaktadır?
Pek çok toplumda erkeklere oranla daha az hukuki korumaya sahip olan kadınlar, oy kullanma hakkına sahip olmadıkları gibi, kamusal hayattaki yeri oransal olarak çok düşüktü. Genel anlamda ev ve bakım işleriyle ev içinde, karşılıksız emeğiyle konumlandırılan kadınlar, “ikincil” olarak nitelendirilebilecek bu statüleri karşısında sessiz kalmamış, kendi hak mücadelelerini vermeye başlamışlardır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk gelen atmosferde 1952’de kadınlar siyasi haklarını elde etmiş (Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlar bu hakkı çoğu devletten önce, 5 Aralık 1934’te elde etmişlerdir); akabinde, 1967 ve 1979 tarihli Türkiye’nin de taraf olduğu bildirge ve sözleşmelerle kadınlara karşı ayrımcılığın kesin olarak yasaklanması üzerinde durulmuştur. Böylelikle devlet yapılanmaları, kadın hakları ve şiddet olgusu ekseninde yasal, yargısal ve idari önlemler alarak ilgili politikaları oluşturma yükümlülüğüne girmişlerdir. Bu hareketlerin bir uzantısı olarak kadına yönelik şiddetle mücadeleyi erek edinen ve popüler adıyla İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılan sözleşme 2011’de imzalanmıştır. Bu tarz uluslararası ve ulusal gelişmeleri takiben, ülkemizde kadına yönelik şiddeti önlemek amacıyla 20.03.2012 tarihinde 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girmiştir.
Veriler, ülkemizde her 5 kadından 2'sinin fiziksel şiddete, 2 kadından birinin ise duygusal ve psikolojik şiddete uğradığını; bu durumun COVID-19 pandemisi sürecinde kadınların aleyhine bir oranda yükseldiğini göstermektedir. Bir yanda İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerinin uygulanmadığına dair eleştiriler sunan kesim, bir yanda sert bir üslupla bu sözleşme ve 6284 sayılı Kanunun aile kurumuna zarar verdiğini ve boşanmaların artmasına neden olduğunu, kadınlara pozitif ayrımcılık sağlandığını düşünen kesim… Tüm bunların arasında her yeni günle birlikte artan kadın cinayetleri; üstelik bu kadınların toplumun her kesiminden, hepimizin çevresinden ve hatta ailesinden olması… Sadece kadın oldukları için toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin gölgesinde hayatından vazgeçen, vazgeçirilen, yaşam hakları elinden alınan kadınlar… Durum bu denli vahim hale gelmişken, bir gün hepimizin kendisinin, eşinin, sevgilisinin, kızının, annesinin, ablasının, arkadaşının, vb. şiddet mağduru olabileceği gerçeğinde hepimizin sorumlulukları artmıştır. Artık bu kanunun sağladığı imkanlara dair bilinç yükseltme çalışmalarına katılarak, belki de şiddet uygulayanları ihbar ederek bu mücadeleye destek olabiliriz.
• Nedir bu şiddet? Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddet olgusunu, “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” şeklinde nitelendirmiştir. Aynı zamanda 6284 sayılı kanunun 2. Maddesindeki şiddet tanımında, yukarıdaki tanıma ek olarak “toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı” söylemleri eklenmiştir.
• Şiddet mağduru kadınlarımıza bu kanunun sağladığı imkanlar nelerdir?
-Sığınak talep etme hakkı: Şiddete uğrayan kadınlar ilk anda güvenli bir yere ihtiyaç duyduklarında herhangi bir şehirde barınma yeri isteyebilirler. Sığınakların adresleri ise gizli tutulur ve bu bilgilere kimse ulaşamaz.
-Geçici Koruma Talebi: Eğer kadın, şiddete uğramış ya da uğrayacağını düşünüyor ise dışarı çıktığında, işe giderken vb. durumlarda eşlik edecek bir polisin görevlendirilmesini isteyebilir.
-Şiddete uğrayan ya da tehlikede olan kadın; şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasını, kendisine yaklaşmasının engellenmesini, adresinin gizlenmesini, kimlik ve ilgili diğer bilgilerin değiştirilmesini isteyebilir.
-Şiddete uğrayan kadın, şiddet uygulayanın silahını polise teslim etmesi, geçici velayet ve tedbir nafakası, geçici maddi yardım, oturduğu eve aile konutu şerhi konulmasını talep edebilir (Detaylı bilgi için https://listelist.com/6284-sayili-kanun-nedir/).
Şiddete maruz kalma durumunda, tüm bu imkanlardan faydalanmak için başvurulacak yerler: en yakın Karakol, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM), Cumhuriyet Başsavcılığı, Kaymakamlık, Valilik, Aile Mahkemeleri
Şiddet mağduru kadın, bu mercilere başvurusunu nasıl yapabilir?
Şiddet mağduru kadın, kendisine en yakın aile mahkemesine, maruz kaldıkları şiddeti en ince ayrıntısına kadar açıklayan bir dilekçeyle başvurmalıdır. Dilekçeler karakollara, kaymakamlıklara, Cumhuriyet Savcılıklarına veya Şiddet Önleme Merkezlerine de verilebilir. Ancak aile mahkemesi sığınak ve geçici koruma hariç her türlü talebin karar mercii olduğundan buraya doğrudan başvuru yapmak işlemlerin hız kazanması açısından daha faydalıdır.
Önemli bilgiler
• Yapılan tüm başvurular ücretsizdir.
• Başvuru yapmak için ikametgahınızın olduğu yerde bulunmamız şart değildir.
• Başvuru yaparken kimlik ve adres bilgilerinizin gizli tutulması da talep edilebilir.
• Ancak hak kaybı yaşanmaması için bir avukattan hukuki yardım alınması önemlidir. Ekonomik gücü olmayan kadınlarımızın baroların sağladığı ‘adli yardım’ hizmetinden yararlanma imkânları bulunmaktadır. Bu hususun bilinmesi ve duyurulması, ‘Benim avukata verecek param yok, yaşadıklarımı sineye çekmek zorundayım.’ mantığındaki kadınlarımızın mağduriyetlerinin sürmesine engel olması bakımından çok önemlidir.
Şiddete maruz kalanlar veya şiddete tanık olup ihbar etmek isteyenler için irtibat numaraları ve uygulamalar nelerdir?
183, 156, 155 telefon numaraları
T. C. İçişleri Bakanlığı Kadın Destek Uygulaması (KADES) telefon uygulaması
Yazımı, şiddet uygulayanları “Mış Gibi Yetişkin” olarak tabir eden, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz değerli hocamız, Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’na bir atıfla bitirmek istiyorum: ““Mış Gibi Yetişkin” insan bedenen olgunlaşmış ama ruhen hamdır; seçimleriyle değil tepkileriyle yaşar. Öfkelenince sözel ya da fiilen saldırır. (…) Mış Gibi Yetişkinlerin çoğunlukta olduğu bir toplumsal bünyede, öfke dolu Mış Gibi anneler, babalar kendileri gibi öfke dolu Mış Gibi nesiller yetiştirirler. Kronik öfke dolu insan ister profesör, ister komiser, ister baba, ister anne, ister doktor, ister şoför olsun, kendinden güçsüz gördüğü kimseye diliyle, yüzüyle, ses tonuyla, eliyle şiddet gösterecektir. Kaçınılmaz olarak mutlaka gösterecektir. Öfke dolu bir toplum, daha çok şiddet içeren cezalar uygulamak için kolları sıvayacak ve konu yine politikacıların yasalarla çözebileceği bir konu imiş gibi anlaşılacak ve ne üniversiteler ne de sosyal araştırma enstitüleri kendilerini bu konularda sorumlu görmeyeceklerdir. Sorun insan insana yaşamayı öğrenme sorunudur. Bu uygar bir toplum olmayı hedefleyen tüm toplumlar için geçerli bir sorundur.” (Doğan Cüceloğlu; 18.02.2015).
İnsan insana yaşayacağımız, uygar günlere ulaşmak dileğiyle…
Avukat & Arabulucu Sezen GÜRKAN AVCI
sezengrk@hotmail.com