İnsanlık tarihiyle var olan Kurban, çeşitli şekillerde varlığını sürdürmüş, farklı uygulamalarla ve değer yargılarıyla zamanımıza kadar gelmiş.
En son Kur’an da, temelden gelen tarifiyle yerini korumuş ve müslümanlara Kurban kesme sorumluluğu bir takım şartlarıyla görev olarak verilmiştir.
Hac ve kurban... Ayrılmaz iki terim.
Hac, belli bir zamanda, şartları belli mükellef tarafından, belli yerlerin belli usuller dâhilinde ziyaret edilmesi, Tavaf, sa’y, vakfe ve diğer hac amelleri hayata dair bu anlayışın hem beden diliyle, hem söz diliyle tüm ayrıntılarını yansıtan amellerdir.
O halde hac ve kurban, sayısız hikmet ve faydaları ile birlikte, Müslüman fert ve ümmet için her şeyden önce hayata bir bakış, bir hayat algısı, akide ile hayatın iç içeliğini gösteren en çarpıcı, son derece önemli ve anlamlı iki ameldir.
Bu günler, bu amellerin mesajının daha iyi kavranılıp yaşanması, içselleştirilmesi gereken bir zaman dilimidir.
İnsanlık neslinin atası ve toplumunun peygamberi Hz. Âdem devri zamanın da Kurban dinin bir kuralı olarak yaşama girmiş. Onun ümmetinin içinden iki kardeş bir meseleden ötürü haklılıklarını tescil için, ikisi de Allah’a birer kurban sunmuşlar. Yüce Allah birinin kurbanını kabul etmiş, kurbanı kabul olmayan da bu adalete rıza göstermeyip, kurbanı kabul olanı öldürmüş.
Bu olay, Kur’an da Maide suresi 27-28-29-30 ve 31. Ayetler de anlatılıyor.
Meal ve tefsirlerde bu olay, Hz. Âdem’in çocukları Habil ve Kabil arasında geçtiği ifade ediliyor.
Burada bir gerçeğe daha değinmek istiyorum. Oda, hani Bakara suresi 30. ayette geçen Meleklerin bir ifadesi var ya, Rabbimizin dünyaya Halife görevlendirdiğine “kan dökücü ve fesat çıkarıcı olanlardan mı” demeleridir. Yüce Allah bu ifadeye evet veya hayır demiyor. Acizane inancım, Hz. Âdem bu topluma peygamber olarak görevlendiriliyor ve bu toplum da Ayette ifadesini bulan kan dökmeyi ilk bu olayla işliyor. Çünkü, öldürdüğü kardeşini ne yapacağını bilmiyor, yeri eşeleyen kargayı örnek alıp, kardeşini gömüyor. Evet, ilk kurban olayı bu, ikinci bir olay da, Hz. İbrahim’in rüyasında oğlunu kurban etmesini, gerçekte uygulamaya kalktığında bir koç kurban etmesi emr olunmasıdır ve bu bir adak kurbanıdır. Sonraki kurban Hac ve Bayram namazıyla ve Hz. Peygamberimizle ilişkili olduğunu her müslüman bilir. Zaten bu konuda gerektiği kadar da bilgi sahibidir ve bende bu konuda detaylara girmiyorum. Hac konusuna gelince, Yüce Allah Hac suresi 25-26-27-28-29 ve 30’ncu ayetlerde Hz. İbrahim Peygambere Mescid’i Haram’ın yerini gösterdiğini ifade ediyor ve bazı emirler verip, insanlığa burası için haccı ilan etmesini söylüyor. Ve haccın ifasının şartlarını da bildiriyor.
Bundan sonra burası hac mahali olduğu dünyada bütün Müslümanlara duyuruluyor. Kâbe dinin merkezi, namazların kıblesi ve İslâm Âleminin tevhid noktası oluyor. Kur’an, peygamberimize vahy olmaya/inmeye başladığında Kâbe müşrik Arapların putlarının da mekanı idi. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mekke’yi fethedince Kâbe putlardan temizlendi ve yeniden Müslümanların hac etme mahalli oldu.
O günden bu güne Müslümanlar Kabe’ye hacca gidiyorlar.
Oysa, Allah hac ibadetini hac aylarında yapılmasını şart koşuyor,
Kabe bütün Müslümanların ibadet mahallidir ve bütün müslümanlar için kutsal mekandır.
Bir devletin hakimiyetine bırakmak doğru olmasa gerektir.
Lâkin neden böyle olmuş, buda ayrı bir mesele.