banner388
banner390

Gariptir işte, su elde edilemez. Su ihsan olarak gökten yağar, yerden kaynar. Malzemeler derlenerek su yapılmaz. Su alınmaz, satılmaz. İnsanlara 1 numaralı gıda ikramıdır çünkü su.-Suyu anlatmanın başka yolu yok.

Yalnızca sevdiklerimize, ahbabımıza değil, her insan evladına ikram etmekle yükümlüyüz suyu; düşmanlarımızdan bile esirgeyemeyiz.

Evet, düşmanımıza bile ikram ederiz suyu ve bize su ikram edene öyle güzel dileklerde bulunuruz ki, başka hiçbir iyiliğe o biçim mukabele edilmemiştir dünyada. Su gibi ömrün olsun deriz.

Su ikramına verdiğimiz bir diğer karşılık da Su gibi aziz ol! Dileğidir.

Peki, suyu niye aziz biliriz? Bu soruya basitçe, gökten indiği için diye cevap verilebilir belki, ama işin özünde çok daha derinlikli bir düşünce; sudan yaratılmış olmanın, her canlının sudan yaratılmış olmasının doğurduğu hürmet yatmaktadır. Yaradılışın değişmez özüdür su ve bu itibarla saflığın da simgesi olagelmiştir. Kaldı ki evrim teorisini de izlesek, hayatın başlangıcını suya ve azota bağlamamız icap edecektir yine. (Gülün diye söyledim!)

Suyun bu saflığı ve yüceliği, suya yapacağımız muameleyi de belirler. Suyu kirletmek hoş karşılanmaz. Suya tükürülmez, suyun içine abdest bozulmaz. Bunun bir nedeni de suyun temiz olmasının yanında temizleyici olmasıdır. -Abdest suyla alınır.

İyilikseverliğimizden nasiplenen sadece insanlar değildir, zira biz Türkler buram buram ırkçılık kokan hümanizmden hiç nasiplenmemişizdir elhamdülillah. Balıklara yem vermek için dere kenarına gittiğimizde kurbağaları ürkütmekten çekiniriz. (Ettiği hayır ürküttüğü kurbağaya değmez deyimi nereden çıktı sanıyordunuz?) Hayvanlar da su içsin diye köylerdeki çeşmelerin yanına yalaklar yapmışızdır.

Hatta bazı çeşmelerin yanında, büyükbaşlarla beraber küçükbaşlar da su içebilsin diye kademeli olarak alçalan iki-üç yalak bulunur. Bu kombinasyona kurun denir. Kimi kurunların üzerinde de, muhtemelen hayvanlara tuz vermeye yarayan alçacık damlalar vardır.

Vatan bellediğimiz toprakları şöyle bir düşünün.

Üç tarafı denizlerle çevrili, iki yarımadadan oluşan bir ülkede bulunuyoruz. Yurdumuzun her yanında, sayısını bilemediğimiz kadar göl var.

Çevremizdeki denizlere dökülen onlarca ırmak, dere akıyor vadilerimizden. Yemyeşil ormanlarımız neyle besleniyor sanıyorsunuz?

Envai çeşit ve rengarenk çiçeklerimiz canlılıklarını neye borçlu?

Üzümü olduran, karpuzu dolduran nedir?

Balıklar neyin içinden çıkıyor?

Kupkuru bir dal getirin gözünüzün önüne; bir de yemyeşil bir dal.

Diri bir çiçek düşünün; bir de yaprakları buruşmuş, boynunu bükmüş çiçek. Aradaki farkın adıdır su.

Bir düşünün; ya su olmasaydı? Yo, hayır, musluklardan akmasaydı değil; su hiç olmasaydı… Ne olurdu?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.