“Tüketim kültürü” dediğimiz şey; Adeta bir mutant misali sürekli olarak değişimlere maruz kaldığımız şu son dönemlerde her şey gibi alışkanlıklarımız ve eğilimlerimiz de dönüşüm içerisinde. Bunları bir sıralamaya tabi tutsak ilk sırada büyük ihtimalle tüketim biçimimiz ve alışkanlıklarımız gelecektir.
Maddi ya da manevi mal ve hizmetler vasıtasıyla ihtiyaçların giderilmesi olarak tanımlanan tüketim de artık sadece tüketimden ibaret değil. İhtiyaç ve beklenti sahibi insanoğlu için son derece doğal bir faaliyet olan tüketim maruz kaldığımız külliyetli değişimlerin sonucu olarak sıradan bir ihtiyaçtan çıkmış ve her zamankinden daha güçlü şekilde bireylerle beraber toplumları, ilişkileri, siyaseti, diplomasiyi, düşünce biçimlerini yönlendiren bir niteliğe bürünmüş durumda…
“Tüketim kültürü” dediğimiz şey artık basit bir sosyal hadise değil; adeta insanların varoluşsal değerlerini belirleyen bir ontolojik gösterge.
Mevcut hâkim ekonomik sistemin işlemesi için bol bol üretim ve tüketim şart. Hemen hemen tüm sektörlerden pek çok kişinin geçimini sağlaması bu çarkın işlemesine bağlı…
İşin bu ayağının en kullanışlı elamanları ise reklam, pazarlama ve medya ayakları.
Bu üçlü sacayağının ortak çalışması ile insanlar yeni ürünlerden haberdar oldukları kadar aynı zamanda onlara neden ihtiyaç duyacakları konusunda da belli bir bombardımana tabi tutuluyor.
Dijital teknolojilerle herkesin bu mesaj ve ikna bombardımanına maruz bırakılması artık vaka-i adiyeden oldu. Bunlar sizi daha fazla tüketime yönlendirmek ya da hiç ihtiyacınız olmayan bir şeyi aklınıza sokmak için cep telefonu mesajlarıyla, algotritmalar vasıtasıyla her türlü dijital mecrada, direksiyon başında ya da hastanedeki yatağınızda size ulaşabiliyorlar. Tüketim toplumu, kapitalist sistemlerin toplumu dönüştürmesi ve insanların artık ihtiyaçlardan çok, imajları ve çeşitli duygusal faydaları satın almaya başlaması olarak tanımlanıyor.
Şimdi insanlar da tüketiliyor, tıpkı insana dair her şeyin tüketime konu olması gibi. Bu eğilimdeki toplumda maddi ya da manevi değerler önce bir umutla ele alınıyor, Haliyle bu nesneleştirmeye insanlar da konu oluyor. İnsandan da elde edilen fayda, zevk, heyecan, beklenti azalınca bir kenara atılıyor ve yeri derhal yeni birisiyle dolduruluyor.
İşin ilginci tüketim toplumunu tahlil eden düşünürlere göre de nefsin bu eğilimi aslında tüketim toplumunun da başlıca dürtüsüyle örtüşüyor.
Çalıştığımız işlerde bile artık belli bir yaşa ulaştıktan sonra kazandığımız deneyim, beceri, edindiğimiz birikim sanki hiçbir şeye yaramıyormuş gibi ilk fırsatta atılması gereken safralarmışız gibi bazı profesyonel uygulamaları sineye çekiyoruz. Aslında değişim adı ve bahanesi altında hem değerlerimizin hem de insanlığımızın tüketilişine maruz kalıyoruz.
Ama insanı insandan başka kimse tüketmiyor. "İnsan insanın kurdudur" şiarı üzerine kurulu bir düzene tabi olmanın kaçınılmaz getirisi olarak, insan kalarak insanlar tarafından tüketiliyoruz.