banner388
banner390

İnsanın iki temel gerçeği vardır; doğum ve ölüm.

İkisi arasındaki sürede insanlar yaşar geçip gider bu dünyadan.

Ölümün yaşa başa saygısı yok, geldi mi alıp götürür, genç mi yaşlı mı, çocuk mu ya da ihtiyar mı gibi sorular sormaz.

Mutlak eşitliğin sağlandığı tek yaşam anı yaşamdan ölüme geçme anıdır. Bu nedenle önemli olan sadece doğup yaşamak değil önemli olan nasıl yaşadığındır, yaşamdan anılası bir ömür çıkarıp çıkarmadığındır.

Yani insan olmak sadece başında saç, yüzünde göz olmakla, yiyip içip, nefes almakla sağlanacak bir şey değildir. Ondan daha fazlasıdır.

Bir yolculuk olan insanlaşma sürecine hakkını vermek gerekir.

O halde sorun sadece nefes alıp vermek, yaş almak, ihtiyarlamak değil.

Bu açıdan baktığımızda şöyle dememiz mümkün:

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz, insanları ihtiyarlatan şey, ideallerinin gömülmesi, hedeflerinin olmamasıdır.

Seneler cildi buruşturabilir, fakat asıl heyecanların ve ideallerin teslim edilmesi ruhu buruşturur.

Gerçi nefis asla yaşlanmaz, o her zaman genç kalmaya meyaldır.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki hedeflerine götüren yolu yürümedikçe yaşlanırlar.

Unutulmamalı ki bugünün yaşlıları dünün gençleriydi.

Dünya devir daimle yoluna devam ediyor.

Neşeli bir bahardan sonra hüzünlü son bahar mutlaka gelecektir levra.

Böyle diyorum; çünkü insanlar çocukken hızla büyümek ister, hatta yaşlarını büyük söylemeye çalışırlar, arkada bıraktıkları yaşama çizgisi uzayıp öndeki kısalmaya başladığında ise bu kez de genç olmak isterler hatta bu kez yaşlarını gizlemeye kendilerini küçük göstermeye çalışırlar. Ama sözel söylem hiçbir zaman doğal işleyişi engelleyecek güce sahip değildir.

Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir.

İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır.

Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır, derler.

Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır.

O halde aslolan umuttur ve onu devamlı diri tutmaktır…

Ve her yaşı kendi güzelliğinde yaşamaktır.

İnsanlar doğar yaşar ve ölürler. Uzun lafın kısası,

ölüm, hayatın bir gerçeğidir ve korkmayı gerektirecek hiçbir unsur içermez.

Bu nedenle insanlar ölümü, "sonsuz bir yokluk" olarak algılamaktansa, "yüce bir kavuşma" olarak görmeyi tercih ederler; bu da evrimsel sebeplerle akıl sağlığının korunması için mantıklıdır.

ÖLÜM, "sonsuz bir yokluk" değildir;

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.