Öykülerinde, kadınların güçlerini ve kırılganlıklarını gerçekçi bir şekilde işleyen Vural, kitabın yazım sürecinde yaşadığı duygusal anılarla da dikkat çekiyor. ‘Kış’, modern dünyada kadınların mücadelelerine ışık tutan etkileyici bir eser olarak edebiyatseverlerle buluştu
Samsunlu yazar Tuğçe Vural ile ‘Kış’ adlı kitabı üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Samsun Haber’e özel yapılan bu röportajda, Vural’ın kadınların yalnızlıklarını ve mutluluk arayışlarını işlediği öykülerine dair ilham kaynaklarını, yazım sürecinde yaşadığı duygusal anılarını ve kadın edebiyatına olan bakış açısını konuştuk.
Kadınların iç dünyasına samimi bir pencere açan bu söyleşi, ‘Kış’ kitabının derin anlamını bir kez daha gözler önüne seriyor.
1. "Her Soğuk Mevsimsel Değildir" ifadesi, "Kış" kitabınızın derin anlamını güçlü bir şekilde ifade ediyor. Kadınların soğuk yalnızlığını bu kadar etkili bir şekilde nasıl anlatmaya karar verdiniz?
Öncelikle bu soru için çok teşekkür ederim. Hissettirmek istediğim bir duyguydu yazarken “soğuk yalnızlık”. Aslında oturup “hadi şu kadınlar olarak yaşadığımız buz gibi hissettiren yalnızlığı yazayım” demedim, bu durum yazarken istemsizce ortaya çıkan bir ortak nokta oldu öykülerimde. Ben aslında Sanal Yazı Evi Kitap Kulübü’nde okuduğumuz Han Kang’ın Beyaz Kitap’ından ve Yeşim Cimcoz hocamın açtığı Kış Paketi’ndeki tetiklerden yola çıkıp “kış” üzerine yazmak istemiştim. Yazarken karakterler kendi kendilerine çöküp oturdular kalemimin ucuna… Öyle çok yerde ve kişide şahit oluyoruz ki günümüzde buz gibi bir yalnızlığa hapsolmuş kadınlara… Kış üzerine ve derdi olan karakterler içeren öyküler yazmaya çalıştım sadece.
2. Kitabınızda kadınların yalnızlıkları kadar mutluluk arayışlarına da yer veriyorsunuz. Sizce modern dünyada kadınlar mutluluğu nerede ve nasıl aramalı?
İnanın bu sorunun cevabını ben de hala arıyorum! Mutluluk, suda kıpır kıpır yüzen bir balık gibi, tutmak öylesine zorlaştı ki günümüz şartlarında. Bence kadın olsun, erkek olsun hepimiz mutluluğu arıyoruz. Belki kadın çerçevesinden daha çok gözlemim ve tecrübem olduğu için kadınlar çevresinde toplanmış olabilir bu duygu kitapta ama Güler Özince’nin Öyle Olsa şarkısında dediği gibi ben de mutsuz yarınlara inanmıyorum! Elbet hep beraber o mutluluğu yakalayacağız! Bunu umut ediyorum çünkü kadın mutluysa toplum mutlu olur… Mutlu bir toplum yaratacağımıza inanmak istiyorum.
3. "Kış" öykülerinizdeki kadın karakterlerin ortak noktaları neler? Onları yazarken hangi duygularınıza veya gözlemlerinize başvurdunuz?
Hepsinin bir derdi var. Dünya’ya dönüp biraz dikkatli bakan herkes görecektir ki çağımızda derdi veya mücadelesi olmayan kadın kalmadı. Arka kapakta da geçen bir kesitten bahsetmek istiyorum bu noktada; bir kadın olarak, karanlık bir sokakta yürürken ardımızda beliren gölgeye bakıp “Ya uzun saçlı bir adamsa?” diye düşündüğü için en az bir kez tedirginliğe kapılmayanımız var mı cidden? Bence yok. Sesli söylemesek de hepimiz bu tedirginliği en az bir kez yaşadık! Yakılanlar, boğazı kesilenler, tecavüze uğrayanlar, taciz edilenler… Her gün onlarca olaya ve habere tanıklık ediyoruz. Soruya geri dönecek olursak; ben elimden geldiğince gücünü toplamayı başarmış kadınlar yaratmaya çalıştım. Dik durabilen kadınlar… Çünkü çağımız şartlarında aslında ne denli güçlü olduğumuzu fark etmeye ihtiyacımız var tüm kadınlar olarak! Tam da bu duygularla ve gözlemlerle çıktı bu öyküler…
4. "Kış"ı yazarken sizi en çok etkileyen, içinizi ısıtan ya da hüzünlendiren bir anınız var mı?
Ben “Kış”ı yazarken çok ağladım… Herkeste sistem farklı işler yazarken, ben genelde karakterin ruh haline girmemi sağlayacak şarkılar dizisine maruz bırakıyorum kendimi ve öyle başlıyorum yazmaya. Zaten okurken fark edeceksinizdir, hemen her öykünün bir şarkısı var… Ama anılardan bahsedeceksek Kırık Testi’yi yazdıktan sonra babamla üzerine çalışmamızdan bahsedebilirim. Trabzonlu olan ama orada hiç yaşamamış bir kız çocuğu olarak yöresel terimlerde, kelimelerde, ortam tasarımında ve karakterlerin konuşma şeklinde babamdan yardım aldığım noktalar oldu. Sağ olsun…
5.Karakterleriniz oldukça gerçekçi ve derin. Onları oluştururken çevrenizden mi ilham alıyorsunuz, yoksa tamamen kurgusal mı?
Bu sorunun net bir cevabı yok. Şöyle düşünün beni yazarken; bir tetik buluyorum, sonra o tetiğe uygun bir şarkı ve kalemim kağıdına kavuşuyor. Sonra bum! Bilinçaltım, bilinç dışım, bilincim, hayal gücüm hepsi harman oluyor. Ne tamamen çevrem, ne tamamen kurgu… Bu soruda teşekkür etmek istediğim biri var ama: Silvia Arsebük! Arketipler Eğitimi’nin etkisi var bence çünkü bu bahsettiğiniz derinlikte.
6. Yazılarınızda kadınların güçlü yönlerini vurgulamak mı, yoksa kırılganlıklarına odaklanmak mı sizi daha çok cezbediyor? Neden?
Hem her ikisi, hem de hiçbiri! Garip gelebilir ama bence kadınlar olarak en kırılgan olduğumuz yerler aslında en güçlü olduğumuz yerler! Belki de bizi erkeklerden ayıran en büyük özellik budur… Ben kadınların yaşayan birer Anka Kuşu ya da birer Şahmeran olduğunu düşünüyorum! Her kadın, farkında olmasa da, çok güçlüdür bana göre. O yüzden de sanırım kırılganlıkları daha çok cezbediyor. Anka gibi yandığı külden yeniden doğacak kadar güçlü, Şahmeran gibi en yumuşak yanına gücünü saklayacak kadar iyi niyetli… Kısacası yineliyorum; hem hepsi, hem hiçbiri…
7. Öykülerinizde kadın karakterleriniz mutluluklarını nasıl tanımlıyor ya da tanımlayabiliyorlar mı?
Mutluluk, tanımlaması belki de en zor şey bu hayatta. Mutluluktan ziyade huzur peşindeler sanki… En azından ben öyle olmaları için uğraştım. Çünkü bence huzur varsa mutludur insan. Karakterlerime daha derinden bakarsak, aslında aradıkları şeyi tek biçimde tanımlayamıyorlar bence. Kimi özgürlük peşinde, kimi aşk, kimi okuldan koparılan bir kardelen… Aslında belki de hepsinin aradığı şey kendi öz benlikleridir…
8. "Kış" kitabınızda sizin en çok bağlı olduğunuz ya da size en çok dokunan hikaye hangisi?
Ayırmak zor benim için ama illa ki birini seçmem gerekecekse ilk öyküyü seçerdim sanırım. Tecavüz ve taciz mağduru tüm kadınlara ayakta durmayı başararak aslında ne zaferler elde ettiklerini hatırlatması umuduyla yazıldı zira…
9. Türk edebiyatında kadın yazarların yeri hakkında ne düşünüyorsunuz? Günümüzde yeterince görünür olduklarını söyleyebilir miyiz?
Frankenstein’ı yazan ve yayımlanmak uğruna erkek ismi kullanmak zorunda kalan Mary Shelley’den, kampüste konuşmacı olduğu halde yalnız dolaşması “hoş karşılanmayan” ve oturup bunun üzerine Kendine Ait Bir Oda’yı kaleme alan Virginia Woolf’tan, yazarlığı meslek olarak gördüğü için hor görülmeye kalkılan Jane Austen’den geldik bence günümüze… Hala mücadele ediyoruz. Hala var olduğumuzu birilerinin görmesini sağlamaya çalışıyoruz. Çok başarılı kadın yazarlarımız var çağımızda ancak bence yine de hak ettiğimiz noktada değiliz kadın yazarlar olarak! İsmi bilindik değil ya da popüler bir sosyal medya hesabı yok diye yayıncılar tarafından dışlanan, kadın diye yazdıkları hafife alınan çok insana şahit oldum ve oluyorum. Bu noktada bence yayıncıların politikalarında esneklik yaratmalarına ihtiyacımız var!
10.İkinci baskısı Ange Yayınları’ndan çıkacak olan "10. Gezegen" için heyecanlı mısınız? Bu süreçte eserinize dair yeni bir bakış açısı kazandınız mı?
Çok heyecanlıyım! Yeni bir yüz ile düşecek yine kucağıma! 10. Gezegen çıkalı altı koca sene oldu. Çok şehir gezdik onunla. Bende yeri çok özel, hep de öyle olacak çünkü benim tüm ilklerim o kitapta. Gizli Mabedin İncisi Berhava ile edebiyat dünyasına adım atmamı sağlayan öykü mesela… Elbette bakış açım değişti. Öyle masum bir zihinle ve ruhla, öyle acemice yazılmış öyküler ki onlar! Ne teknik bilirken, ne eğitim almışken yazıldılar. Tamamen içgüdüsel! Belki de onu benim için bu denli özel kılan da budur: içgüdüsel yazılmış olması… Buradan Uğur Uras’a yani İkiye On Kala’ya selam olsun! İyi ve Güzel Kadınlar Hep Ağlar’da bahsettiği gezegeni hep beraber bulacağız… Yakında…