Bırak parkı bahçeyi park olmasa da olur.
Sen bize asrın zalimlerini anlat…
Dünyanın öbür ucunda 50 mazlumu şehit eden kuduz köpek neden silahının üzerine Turkofagos (Türkyiyen) yazmış.
Oysa 50 şehidin içinde bir tane bile Türk yok.
Peki, neden öyle yazıyor?
Neden?
Moro isyanındaki katil Nikitaras kimdir?
1821 de ne oldu?
Bugün yaşananla ne alakası var.
Bir manyak boğazın batısına Türk geçmeyecek diyor.
Yetmiş küsur sayfalık hezeyanla tepeden tırnağa bana saldırıyor.
Beş yüzyılın hesabını yapıyor...
Viyana kuşatmasına, Ayasofya’nın minarelerine, Golan tepelerine gel başkanım bırak asfaltı yolu.
Proje partiler, tasarım adamlar, uzaktan kumandalı organizasyonlar, ısmarlama algılar 300 senedir bu coğrafyanın alın yazısı gibi.
Tuzakların hilelerin oyunların ardı arakası gelmiyor.
Okyanus ötelerinden tasmasını tutanlardan güç alan salyalı hezeyanlar duyuyoruz, birbirine benzemeyen alakasız siyasi koalisyonlar oluşuyor.
Şehitler üzerinden siyaset yapanlar katillerle iş tutuyor. Bize bunları anlat başkan neler oluyor.
Dünyanın gözünü diktiği topraklarda yaşıyoruz. Burada düşmanın bir planı diğer planını takip eder.
Ve sen bu hengâmenin orta yerinde sadece yoldan parktan bahsedersen hangi motivasyonla ayağa kalkacağız…
Daha iyi bir park için kimse “yelkenler biçilecek” marşını okumaz...
Seçim arabalarından tuhaf müzik sesleri geliyor ve bir kula dahi heyecan olmuyor.
Dualarımızı ve marşlarımızı eksilttik başkanım...
Siyonizm ve onun emir erleri, içimizdeki masonik yapılar ve yerli uzantıları batılı başkentlerle iş birliği içinde sürekli yükselen bir dozda toplumu ahlaksızlaştırma projelerini yürürlüğe koyuyor…
Kadınlar için en ağır hakaret cümlesi sayılacak sözler kadınların elinde pankart oluyor.
Kültürel kodlarımız kırılıp imha ediliyor.
Başımıza bela üstüne bela yağarken sen bize şehrin altyapısından bahsetme başkanım…
Kültürel altyapımız için neler yapacaksın başkan bir nesil elimizden kayıp gidiyor.
Sınanıp da kaybetmediğimiz çok az şey kaldı. Şimdi sağlam bir kararla geriye dönme vaktidir.
Memleket sevgisi ve gönül belediyeciliği bu olsa gerek.
Yaşadığımız çağın, hız ve haz eksenine hapsedilen hayatın, tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz başkanım…
Nefesimiz daralıyor. Umudumuz zayıflıyor bu toz duman içinden bizi özlediğimiz sabahlara taşıyacak yolları arıyoruz.
Asfalt yollar değil istediğimiz.
Geçen gün yeryüzünün son firavunu onlarca masum genci idam etti.
Mısırlı annenin masaya boylu boyunca uzanmış şehit evladıyla konuşmasına şahit olduk.
Canlıymış gibi yüzünü okşayarak sohbet edip, yürek paresini cennete uğurlayan o anneyi seyrettikten sonra hangi yol, hangi park, yaramıza ilaç olabilir…
Başka şeylerden bahsedelim başkanım…
Sadece konfora ve imaja oy verecek olanlar varsın bize oy vermesin.
Demiş ya büyükler “derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur”
Başka dertlerimiz olmalı.
Gelecek avuçlarımızdan kayıp gitmeden, bir güzel müjde, bir dua bekliyoruz.
Önce yüreğimizi, önce ekmeğimizi, önce derdimizi paylaşalım.
Daha sonra belki bir parkta oturup vicdan muhasebesi yapar çay içeriz…
Ama çok daha sonra.
Evet, yol park köprü de olmalı. Fakat sanki sıralamayı değiştirdik.
Önceliğimizi farklılaştırdık gibi...
Eskiden seçim koordinasyon merkezlerimiz tıklım tıklım olurdu.
İnsanlar, “ben de bir şey yapabilir miyim” kaygısı ile gelir ve ibadet eder gibi çalışırdı.
Şimdi skm de çaycılar var bir de orada görünmenin ileride işe yarayabileceğini düşünen birkaç kişi…
Sen çoktandır kaybolan heyecanımızı tazele başkanım boş ver yolu ağacı.
Geçmişimize dua, geleceğimize umut ol.
Bize bir şeyler söyle içimiz soğusun.
Yol köprü kaldırım olmasa da olur.
Umut olmazsa olmaz.
Gelecek olmazsa olmaz.
Sen bize umut ver. Bize abi ol. Kardeş ol başkanım…
Biz, gereğini yaparız.
Gerisi gerçekten hikâye...
Hadi Bismillah.
bahadır bey gerçekten yürek sızlatan yazı çok haklısın başarılar