Bazı kalıp düşünceler vardır, insan o kalıplardan kurtulamaz. Geçersizliği defalarca ispat edilse bile yine de o sabit fikir bir yerlerden bizi izler pesimizi bırakmaz. Bunlardan biride «gelen gideni aratır» inancıdır.
Aslında eskilerin mikyas dediği kıyaslama içgüdüsüdür bu. Okulda, giden öğretmenimizle, yeni gelen öğretmenimizi, askerde giden komutanla, yeni gelen komutanımızı, iş hayatında değişen amirlerimizi, Hatta başbakanlarımızı birbirleriyle mukayese ederiz. Bunu yaparken de hep olumsuz yönlerini görürüz. Her zaman yeni gelen kötüdür, aklımız hep gidende kalmıştır.
Oysa geniş perspektiften bakmak gerekmez mi? Her halef-selefin karakteri farklı olması, yetiştikleri ortam, bilgi birikimleri ve diğer etkenleri de görmemiz gerekmez mi?
Bu gün dünyayı ABD dizayn ediyorsa, yarın Çin bu rolü üstlenince bu ikisini de mukayese edeceğiz. Belki de bu gün sahte ve ikircikli bulduğumuz ABD yönetimini ağrıyacağız. Zira Çin duyarsızlığını biz millet olarak iyi biliriz. tarihimiz TÜRK-Çin savaşlarıyla doludur.
ABD sizi yüzünüze gülerek, arkadan iş çevirerek sömürür Çin ise buna lüzum görmez. Doğrudan işgal eder. ABD, İngiliz’in ince siyasetinin kovboy versiyonunu uygular.
Çin demişken bu ülkenin emperyal projesinden söz etmeden geçemeyiz. Yıllardır dolar biriktirerek yaklaşık 3.2 trilyon dolarlık bir rezerve ulaşan Çin merkez bankası, karşılıksız para basan ABD’yi yakın zamanda çok zor duruma sokabilecek güce erişmiştir.
Bu gücü Demokles’in kılıcı gibi asılı tutup ABD den istediği tavizleri koparabilmektedir. Bunun en son örneği Huawei-Google sürtüşmesinde yaşandı. Artık ABD şirketleri ve hatta ABD hükümeti dünya piyasasında istedikleri gibi at oynatamayacaklardır. Bu korkuyla ABD para birimini değiştirmeyi bile düşünmektedir.
Tek kutuplu dünya artık sona ermiştir. Bundan sonra çok kutuplu ya da kutupsuz bir makro ekonomi izleyeceğiz. Dünyanın patronu artık ABD değildir.
Ağzın bal yesin... Ne güzel şeyler yazmışsın öyle...