Burakcan KAZAN
Aralık 2019'da başlayan ve halen daha devam eden Koronavirüs Salgını ile her alanda mücadele edilmesini gerekli kılıyor, bir taraftan insanların hayata tutunmalarını sağlamak, hastalığa yakalanmalarını önlemek, diğer bir taraftan ise onların başta temel ihtiyaçları olmak üzere ekonomik mal ve hizmetlerini karşılayabilecek geliri temin edebilmek mücadelesi. Bundan dolayı iş kaybı ve işlerin kesintiye uğramaması veya kaybın minimum seviye indirilmesi gerekmektedir.
Bu kısa yazıdaki amacımız ise artık hayatımızın bir parçası olan ve hastalıkla mücadeledeki hayati öneme sahip olan maskenin rolü ve toplumumuzun maske uygulamasını göz ardı etmesinin sorumluluğunu ve olabilecek muhtemel sonuçları noktasında önemli bazı hatırlatmalar yapmaktır.
Maske, sosyal mesafe ve hijyen bu 3 ana başlık salgın başladığından itibaren hem Koronavirüs Bilim Kurulu Üyeleri hem de Sağlık Bakanı Koca'nın ağzından düşürmediği ve akademik çalışmalarda da varılan sonuca göre salgının yayılmasını ve kontrol altına alınması için yapılması gerekenlerdir. Yapılan çalışmalara göre maske takmayıp virüs taşıyan karşısında maskenin takanı koruma şansı yaklaşık olarak yüzde 20. Maske takarak daha çok karşıdakini yüzde 80 koruyorsunuz. Bundan çıkarılacak sonuç şu, virüs taşıyorsunuz ve bilmiyorsunuz: Maske takarsanız karşıdakini yüzde 80 koruyorsunuz ve o da maskeliyse eğer bulaşma imkanını büyük olasılıkla ortadan kaldırıyorsunuz.
Maske takmak yani karşıdakine değer vermek aynı zamanda onun yaşam hakkına saygı göstermek anlamına geliyor.
Sağlık Bakanı Koca'nın her akşam yayınladığı koronavirüs tablosunda son günlerde vakaların arttığını bizlere gösteriyor. Binlerin altına gelen vaka sayıları son günlerde tekrar psikolojik sınır olarak lanse edilen binlerin üstüne çıkmış durumda. Ancak biz dalga geçer gibi maskeyi takılması gereken yer dışında boynumuza, kolumuza, arabanın aynasına her yere takıyoruz. İşin garibi maske takanlara öcü görmüş gibi bakan bir kesim bile var. Ancak Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü yaptığı bir açıklama ile: "Otobüste, dolmuşta ve diğer kalabalık, kapalı alanlarda, uyarıya rağmen maskenin usulüne uygun şekilde takılmaması durumunda cezai müeyyidenin mutlaka uygulanması gerekiyor." Maalesef bizim ülkemizde toplumsal duyarlılık zayıf olduğundan tavsiye ile maske takılamayacağı anlaşıldığından il hıfzısıhha kurulu kararlarıyla 42 ilde zorunlu hale getirildi. Bunun anlamı, kaç aydır kamu spotlarıyla, bilim adamlarının her gün farklı televizyon kanallarında uyarılarına rağmen taktıramadığımız maskeyi para cezasıyla taktıracağız.
Devletin artık polisi toplumun içine sokup insanları zorla maske takmayı mı zorlaması lazımdı veyahut siz sokakta gezmeyi beceremiyorsunuz, size sokağa çıkma yasağı getirerek evlere kapatmak zorundayız mı demesi lazım. Bilhassa kronik rahatsızlığı olup bu hastalığa yakalananların yaşadıkları çok zorlu ve aynı zamanda dayanılması çok güç olduğunu zaman zaman yazılı ve görsel medyada görmekteyiz. Aynı zamanda maske takmayı dalgaya almak; salgınla mücadelede büyük bir özveri içinde sahada çalışan, virüs bulaşıp hatta can veren doktorların büyük mücadelesini, özverisini, virüse karşı kazanımlarını çöpe atma anlamına gelmektedir. Hangi insani, adil, medeni, kültürel anlayışın kapsamına sokacağız bu durumu.
Yapmamız gereken; iyi bir insan olarak karşıdaki bireylere saygı göstermek ve onların yaşam hakkını riske atmamaktadır. Bunun için de toplumsal bağışıklık veya aşı bulunana kadar maske takma, sosyal mesafe ve hijyene uyma gibi son derece basit önlemleri yeni normal olarak kabul etmektir.
Kaleminize sağlık. Yazılarınız çok güzel. Umarım geniş kitlelere ulaşır ve insanları aydınlatır.