Samsun Haber - Bir şeyler yedikçe vücudumuzun yediklerimizi glikoza dönüştürdüğünü belirten FBM Estetik Tıp Merkezi Diyetisyeni Furkan Ardanuç. “İster kas, ister beyin, ister kalp hücreleri olsun. Bu glikoz, hücrelerimizin ana besin maddesidir. Bütün hücrelerimiz glikozla beslenir. Glikoz kanımıza karıştıkça pankreasımız insülin hormonu üretir. İnsülin, hücrelerimizin kapı bekçisidir. Hücrelerimizin kapısının açılması ve glikozun içeriye girerek enerji ihtiyacımız için kullanılmasını sağlar. Yani insülin olmadan hücrelerimiz beslenemez” dedi.
Peki, eğer ihtiyacımızdan fazla yersek ne olur?
Yağlara Fısıldayan Adam olarak da bilinen Diyetisyeni Furkan Ardanuç, kas, beyin ve kalp hücrelerimizin yanı sıra yağ hücrelerimizin de olduğunun bilgisini vererek, “Hücrelerimiz hiçbir zaman gereğinden fazla beslenmezler. Yağ hücrelerimiz de bu yüzden fazla glikozu serbest yağ asitlerine dönüştürür. Hücrelerimizin beslenmesinden ve ihtiyaç fazlasının yağ hücrelerinde depolanmasından sonra kanımızda glikoz kalmaz. İnsülin, hücrelerimizin kapısını kapatır ve yavaşça düşer. Vücudumuz daha fazla enerji ve glikoza ihtiyaç duyduğunda ve bir şey yemediğimiz zaman vücut yağ hücrelerinde depolanan serbest yağ asitlerini kullanır. Serbest yağ asitleri tüm diğer hücreleri beslemek üzere kana karışır. Hücre kapılarının açılması için de insüline gerek duymazlar. Bu nedenle onlara “serbest yağ asidi” denir. Fazla glikozun depolanmasını ve yeterli glikoz olmadığında kullanılması vücudumuzun çalışmasının bir parçasıdır. Mükemmel bir dünyada ve mükemmel bir beslenmede her şey mükemmel çalışır. Ancak ne yazık ki mükemmel bir dünyada yaşamıyoruz ve pek çoğumuz mükemmel beslenmenin yanına bile yaklaşamıyoruz. Bunun sonucunda bu doğal süreçten pek faydalanamıyoruz. Bunun yerine çok fazla yağ depolamanın ve bunları yakamamanın ızdırabını çekiyoruz” diye konuştu.
“Gelin mükemmel olmayan dünyamızda bir kahvaltıya bakalım”
Pek çoğumuz sabah kalktığımızda ilk olarak yüksek şeker ihtiva eden yiyecekler yeriz. Ancak bu konuda usta diyetisyen Ardanuç şöyle bir açıklık getiriyor: “Bu tür yiyecekler vücudumuza girdiğinde hızla glikoza dönüşür ve kanımıza karışır. Yiyeceklerde ne kadar çok şeker varsa glikoz o hızla kana karışır ve kan şekerimizi yükseltir. Pankreasımız glikozdaki o ani yükselmeyi hisseder ve hızla yükselen glikozu dengelemek için insülin pompalar. İnsülin görevini yapar ve hücrelerin kapılarını açar. Tüm hücrelerimiz beslendiğinde ihtiyaç fazlası glikoz yağ hücrelerinde depolanır. Bu süreç hızla gerçekleşir. İnsülin kana karışır karışmaz glikoz seviyesi hızla düşer ancak insülinin düşmesi çok daha fazla vakit alır. Glikoz seviyesinin hızla düşmesine rağmen insülin hala kanımızda yüksek seviyede kalır. Bu ciddi problem olabilir. Çünkü kanımızda insülin bulundukça, vücudumuz yağ hücrelerinde bulunan serbest yağ asitlerine erişerek onları kullanamaz. Hatırlayınız ! Serbest yağ asitlerinin diğer hücreleri besleyebilmesi için insüline ihtiyacı yoktu. Ancak serbest yağ asitlerinin yağ hücrelerini terk edebilmeleri için insülinin kanımızı terk etmesi gerekir. Vücudumuz sürekli beslenmeye ihtiyaç duyar ancak serbest yağ asitleri yağ hücrelerini terk edemezse iç ezilmesi ve enerji düşmesi başlar. Biz yeniden bir şeyler yeriz, glikoz seviyesi yeniden yükselir, vücut daha fazla insülin salgılar, kapılar açılır hücreler tekrar beslenir, ihtiyaç fazlası glikoz yağ hücrelerinde depolanır. İnsülin seviyemizin de yüksek olması sebebi ile hala yağ hücrelerindeki serbest yağ asitlerini kullanamayız ve mevcutları kullanamadan yağ depolamaya devam ederiz. Gün boyu insülin seviyemiz yüksek kalır. Bu süreçte önlem alınmadıkça devam eder gider ve obezite ile şeker hastalığı başta olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkartırsınız”
Haber: Ekrem BİRCAN