Baro Başkanı Gürbüz, "1- 28 Şubat'ta postal yalayıp bugün 'Reisçi' takılanlar bilin ki güçten yanalar" ifadelerini kullandı.
Keremi Gürbüz'ün ibret dolu o yazısı:
BU SEÇİM NE KADAR ADİL OLABİLİR?
● 1994 seçimleri öncesinde Uzanların Star TV'nda Pınar Türenç diye bir gazeteci İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı tahkir ve tahrik etme cüretinde bulunduğunda "bu nasıl gazetecilik, bu nasıl insanlık, bu şartlarda olacak seçim ne kadar âdil olabilir ki?" diyerek tepki koyanlardan biri idim.
DEMOKRASİDE SANDIKTAN ÜSTÜN GÜÇ YOKTUR
● 1995'te Refah Partisi seçimden birinci çıkmasına rağmen iktidara gelmesine engel olmaya çalışan vesayetçi yapılanmaya karşı duran BBP'nin Samsun Merkez İlçe Başkanı idim ve Türkiye'deki tüm diğer teşkilatların tamamına yakını gibi BBP Genel Merkezi'ne "Refah-Yol hükümetine güvenoyu verilmelidir, çünkü demokrasilerde sandıktan daha üstün ve yüce güç yoktur" demiştik. Nitekim Refah-Yol hükümeti, BBP'nin 7 milletvekilinin oyları ile güvenoyu alabilmişti.
TÜRKİYE'NİN SURİYE OLMASINA MÜSADE ETMEYECEĞİZ
● 28 Şubat 1997'de, sandıktan ve TBMM'den çıkan hükümete askeri bürokrasi tarafından muhtıra niteliğinde 28 Şubat kararları imzalatılmak istendiğinde rahmetli Muhsin başkanın "sakın imzalamayın ve cuntaya boyun eğmeyin!" uyarılarında da, 28 Şubat sürecinin en karanlık günlerinde "namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam!" dediğinde de, "Türkiye İran da olmayacak, Cezayir de olmayacak Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz" askeri vesayete karşı gürlediğinde de biz merhum Muhsin başkanın ve demokrasinin yanında idik.
KİŞİSEL TERCİHİ KISITLAYAMAZLAR
● Aynı dönemde vesayetçi anlayış, 'kamusal alan'ı milletin fertlerinin bir kısmına yasaklamak için üniversitelerde ikna odaları kurduğunda biz Samsun'da 22-23 avukat arkadaş yaklaşık 175 tane başörtüsü nedeniyle üniversiteden atılan öğrencinin, meslekten ihraç edilen 9 öğretmenin avukatlığını yaptı idik. Bu davalarda en önemli çıkış noktamız ve dayanağımız "demokratik bir hukuk devletinde vatandaşlar kişisel tercihleri nedeniyle anayasal haklarından mahrum edilemezler" ilkesi idi.
ERDOĞAN'IN TUTUKLANMASINA TEPKİ GÖSTERDİK
● Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan okuduğu bir şiir nedeniyle önce mahkum edildi, sonra Belediye Başkanlığı düşürüldü ve sonra da cezaevine konuldu. O zaman da "hukuk konjonktürel ve kişisine göre işletilemez. İşletilirse keyfî olur. Keyfî olanın da hukuk devletinde yeri yoktur!" diyerek tepkimizi ortaya koyduk.
SUYUN KAYNAĞI NEREDEN GELİYOR?
● Sonra AK Parti kuruldu. İktidara geldi. Ancak bu kez "ordu göreve!" ve "cumhuriyet mitingleri" furyası başladı. O dönemde Samsun Aydınlar Ocağı Derneği Genel Başkanı idik. Bu kez de bu girişimlerin antidemokratik olduğuna vurgu yaptık. Dönemin OMÜ yönetimi bu mitinglere onlarca otobüs kaldırıyor idi, kamuoyu önünde "bu suyun kaynağı nereden geliyor" diyerek sorguladık, "siz işinize bakın, seçilmiş hükümete karşı bu ne cürettir" diye hatırlattık ve ihtar ettik.
TEPKİMİZ: ASKERİ VE BÜROKRATİK VESAYETEYDİ
● Sayın Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için Sabih Kanadoğlu'nun önerdiği 367 garabetinde de 27 Nisan 2007 e-muhtırasında da tepkimiz hep askeri ve bürokratik vesayete karşı idi. Tavrımız hep demokrasiden, hukuk devletinden ve devletin normalleşip toplumdaki tansiyonun düşmesinden yana idi.
ANAYASA MAHKEMESİ'NDE KAPATMA DAVASI AÇILMASI YANLIŞTI
● Tam normalleşeceğiz ve demokratik hukuk devletinin kural ve kurumları bihakkın işletilecek diye ümitlenip hayal kurduğumuz bir evrede bu kez iktidardaki partiye karşı Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davası açıldı. O dönemde ise bir gazetede kaleme aldığım köşe yazılarında yine demokratik hukuk devletine sahip çıkarak kapatma davasının yanlışlığına vurgu yaptım.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ
● Bunların hepsi atlatıldı. Derken 2016'da dünya tarihinde bile eşi benzeri görülmemiş bir hıyanetle ve alçaklıkla karşı karşıya kaldık, devlet ve millet olarak! 15 Temmuz darbe girişiminde bulunulmuş, FETÖ çetesi ile onların işbirlikçileri hükümeti devirip, devlet yönetimini ele geçirmeye yeltenmişlerdi. 250 şehit ve bastırılan bir girişim. Bu süreç ve sonrasında da yine hukukun üstünlüğüne, insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletinin ilkelerinden mümkün olduğunca taviz verilmemesi uyarısında bulunduk ama darbe ile, darbecilerle, bunlara destek olanlarla ve devlet içinde çöreklenmiş çetelerin temizlenmesi mücadelesinde hep iktidarın ve hukuk devletinin yanında konumlandık.
İMAMOĞLU'NA AYRI BİNALİ BEYE AYRI UYGULAMA
● Bugün ise iki hafta önce yapılan yerel seçimlere rağmen halen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimlerini tartışıyoruz. Neden tartıştığımızı ve neden bu kez nehirleri tersine akıtmaya zorladığımızı anlamıyorum ya da anlamak istemiyorum. Kimse kusura bakmasın ancak herkes biliyor ki, aynı şartlarda, Sayın Binali bey 1 (bir) oy fazlası ile seçimi kazansa idi, bugün yaklaşık bir haftadan beri İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı sıfatıyla tebrikleri kabul edecekti. Dolayısıyla Binali bey için helal olan İmamoğlu için neden haram olsun ki? İmamoğlu'na ayrı Binali beye ayrı uygulama yapacaksanız "silahların eşitliği / denkliği" ilkesi ne olacak? Sandıktan çıkana saygı ve tahammül rejimi olan demokrasiyi, denklere aynı şekilde muameleyi zorunlu kılan hukuk devletini bize lazım olunca sahiplenip, başkaları söz konusu olunca göz ardı mı edeceğiz? Sonuç : Bendeniz 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da, kapatma davasında, 15 Temmuz'da vd.lerinde nerede duruyor isem bugün de orada duruyorum. Durduğum yer hukukun üstünlüğüne, insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletinin yanıdır. Tavrım haktan, hakikatten, hakkaniyetten ve adaletten yanadır. Bu yüzden artık bu gereksiz tartışma ve şamataya son verilip İmamoğlu'na İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı mazbatası verilmelidir.
Son notlar :
1- 28 Şubat'ta postal yalayıp bugün 'Reisçi' takılanlar bilin ki güçten yanalar.
2- 28 Şubat'ta postal yalayıp bugün 'demokrat' takılanların samimiyeti ancak ellerine güç geçince test edilebilir.
3- 'Ama, fakat, lakin' ile başlayıp "İstanbul ve Ankara'yı kaybetmemeliydik" diye bitirdiğiniz cümlelerden önce Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi referandumunun akşamında -kılpayı bir sonuç alınmış olmasına ve Ankara, İstanbul'da hayır oyları fazla olmasına rağmen- havai fişek gösterisi yapmak yerine bugünlerin hesabını yapamayan kadroları bir gözden geçirmelisiniz. ( Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi apayrı bir değerlendirme konusu zaten!)
4- Bir sözüm de MHP'li dostlara, arkadaşlara!
Ne kadar farkındasınız bilmiyorum. Ama bilin ki Anadolu ya Türk milletinin yeni Ergenekon'u (yükselişi, şahlanışı) ya da Endülüs'ü (yıkılışı, kabileleşmesi, hatta yok oluşu) olacak. Adalet olursa Ergenekon olur, adalet ayaklar altına alınırsa Endülüs gibi olur. Bu kadar basit.
Son son en son söz : Dost acı söyler!
Sizi şahsen bile tanımam. Sıradan emekli biriyim ve yazınızı okuyup, doğru anlamaya çalıştım. Ve sonunda hukuka olan inancınızı ve mesleki onurunuzu haykırarak savunmanızdan ben de duygulandım. Sağ olun var olun, Allah ömrünüzü uzun etsin. Kalın sağlıcakla
Sayın hukukçu abımız. İstanbul 20 bin oy calınmışsa hadi bunu da geçtik. Siz hakım bey hırsızlık yaptı ama az yaptı görmezden gelin mi diyorsunuz. 2010 KPSS sorular çalındı. Olsun tercih etmediler denmeliydi. AKP böyle yapıp kazansa ne diyeceksiniz.
gerçek ten çok doğru.adalet ve hukuk hepimize lazım sayın baro başkanı.yazınızı itina ile okudum elininze,kaleminize sağlik.
Teşekkürler sayın. Avukat tam bir demokrasi dersi veren bir yazı
Sayın Kerami Bey'i kaleme aldığı bu yazısından dolayı kutluyor, aynen katılıyorum. Hak ve adaletten ayrılındığı sürece Yüce Milletimiz his ve feraseti ile doğruları görüp cevabını vermekte ne kadar marifetli olduğunu, i herkesin bilip ona göre davranmasını tavsiye ederim.
Basliginizi hic begenmedim.Sn Baro Başkanı gerçekleri yazmış bunun neresi garip?
Bu Ülkede Böyle Avukatlara cooook çok ihtiyacımız var.
Teşekkürler sayın. Avukat tam bir demokrasi dersi veren bir yazı
22 yılın özeti elinize kolunuza kaleminize sağlık
Saygılar