Değerlerimiz öylesine hızlı evriliyor ki takibi mümkün değil.
Eski kalıplar, klişeler birer birer kırılıp yok oluyor.
Liberalizmin ve kapitalist düzenin ülkeyi getirdiği son durum bu.
Bizim gençliğimizde yani 30 40 yıl önce bu topraklarda dört siyasi akım vardı.
Solcular, sağcılar, mukaddesatçılar ve milliyetçiler.
Solculuk CHP, sağcılık AP, mukaddesatçılık MSP, milliyetçilik MHP tarafından temsil edilirdi.
Bu şekilde oluşan siyasi yelpazede bazen sağ, bazen sol cenahtan iktidar çıkar ve halk her görüşün icraatını görebilme fırsatı bulurdu.
12 eylül sonrası bu dört eğilimi birleştirdiğini iddia eden ANAP bunu başaramasa da ekonomik beklentiler ve biran önce sivilleşme isteğimiz yüzünden on yıl ülkede yönetimde yer aldı.
Bu on yıl içinde sağdan soldan mukaddesatçı ve milliyetçiden yeni iş adamları, yeni zenginler türedi.
Ama on yıl çok kısaydı ve bu yeni zenginler bol paraya alışmıştı. Ülke kaynaklarından daha fazla nemalanmaları gerekiyordu ve bunun içinde inandıkları tüm ideolojilerden vazgeçebilirlerdi.
Artık işadamı, fabrikatör, müteahhit, ihracatçı ve iş bitirici komisyoncular olarak devletin yeni yöneticilerinden istekleri talepleri oluyordu.
Bankalardan trilyonluk vurgunlar, kitlerden trilyonluk ihaleler, hayali ihracatlar, hortumlar, hortumlar, hortumlar.
Ve ülke iflas etti. Artık merkez bankası tamtakır olmuş ,26 banka batmış, yatırımcılar gecelik yüzde 123 faiz olan bir ülkede yatırım yapmaz olmuştu.
İşin maddi yanı bu haldeydi peki ya manevi yanı ne durumdaydı.
İdeolojisi uğruna yıllarca hapis yatan her görüşten onca insanın inancı derinden sarsılmış.
Paradan başka hiç bir şey düşünemez olmuşlardı.
Artık tek bir slogan vardı «köşeyi dönmek» meşru yada gayri meşru hiç önemli değildi.
Eski liderler yeniden sahneye çıkmıştı.
Merhum Demirel herkese iki anahtar her mahallede bir milyoner sloganıyla çok başarılı(!) olmuş wc ye bile bir milyona girilen bir ülke yaratmıştı.
Merhum Ecevit sola yeni bir anlayış bulmuş demokratik sol adıyla enternasyonal sosyalizm anlayışını benimsemişti.
Rahmetli Türkeş dokuz ışık doktrinini ve dünya Türklerinin birleşmesi anlamına gelen Turancılığı sahiplenmişti.
Rahmetli Erbakan tüm dünya Müslümanlarını birleştirmeyi amaçlayan kısaca Hak'kı hakim kılmak olarak tanımladığı Milli görüş projesiyle siyasete dönmüştü.
Kartlar yeniden karılmış herkese yeni roller dağıtılıyorduk ki küresel güçler yeni aktörler istedi.
Artık darbeyle filan uğraşmak istemiyorlardı. Türkiye’yi tüketim sektörünün kapısı ve enerjinin santralı olarak planladılar.
Yeni Türkiye profilinde istikrara ihtiyaç vardı. Çok gelişmesin ama geride kalmasın, otoyollarıyla köprüleriyle, yenileştirilen kiliseleriyle bambaşka bir Türkiye istiyorlardı
İstikrar olsun yeterliydi. Ürettiklerini satmaları için Türk devletlerine ve orta doğuya acılan bir kapı olan Türkiye gerekliydi.
Küreselciler için ipek yolu ve doğalgaz hattı çok önemliydi ve bunlar içinde Türkiye’ye ihtiyaç vardı..
Ve bu aşamada adalet ve kalkınma partisi kuruldu. Öyle bir heyecan ve umut yaratmıştı ki, insanlar büyük bir teveccüh gösterip hükümeti de, yerel yönetimi de teslim ettiler.
Yeni iktidardan, çerde olduğu gibi dışarda da büyük beklentiler vardı. İlk sınav 1 mart teskeresi oylamasıydı. Olumsuz neticelenince dış destekçiler
çok kızdı, bunun intikamını YPG’yi kurarak ve ırakta askerimizin başına çuval geçirerek aldılar.
İkinci sınav Davos’ta ‘One minute’ hadisesiydi ve artık ok yaydan çıkmıştı.
Dünyanın patronu şaşırmıştı. Ne oluyor, nasıl
İtaatsizlik ediliyordu. Devamı var.
Süleyman Sabri İren
Harika,sanki yeniden o yıllara gittim oldukça akıcı bir uslup.devamını sabırsızlıkla bekliyorum hocam.