Bugün yeryüzünde 200 milyondan fazla nüfusa sahip Türk milletinin vatanı
Çin Seddi’nden, Tuna Nehri’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyadır.
Bugün bu muazzam toprak parçası üzerinde hâla Türkler yaşıyorsa da,
onların büyük bir kısmı, çeşitli sebeplerden dolayı başka devletlerin ve
milletlerin hâkimiyeti altında bulunuyor.
Ancak Türk’ün yaşadığı her yer onun vatanıdır.
Dolayısıyla Balkanlar, Doğu Türkistan, Kafkasya veya Güney Sibirya gibi
yerler sadece oralarda hayatını sürdüren Uygur, Kazak, Kırgız, Hakas,
Altay Tatar vs. Türkü’n değil, Anadolu Türkü’nün de, Azerbaycan
Türkü’nün de, Kırım, Kıbrıs Türkü’nün de öz yurdudur.
Benim doğup, büyüdüğüm, ekmeğini yeyip, suyunu içtiğim Türkiye de
onların vatanıdır. Benim sahip olduğum her hakka, onlar da sahiptir. İşte
bu bilinç bütün Türklerde oluştuğu an büyük bir millet haline geliriz.
Türk’ün yaşadığı topraklarda, onu bir arada tutan en kuvvetli bağ dilidir.
Millet olma şuuruna erişmiş insan topluluklarını dilleri ve bayrakları temsil
eder. Biri olmadan, diğeri olmaz. Dilini yitiren bir milletin dünyada
yaşaması ise mümkün değildir. Tarih bunların örnekleriyle doludur.
Türkiye Cumhuriyeti milli devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dil
ve tarihe verdiği önemi hepimiz biliyoruz. Dilimizin sadeleşmesi ve başka
lisanların tahakkümünden kurtulması amacıyla yaptığı çalışmalar ortada
olmasına rağmen, bugün adeta devlet eliyle Türk dilinin mahvına gayret
ediliyor. Üniversitelerden tutun, anaokullarına değin her tarafta yabancı dil
eğitiminin zorunlu hale getirilmesi, Anadolu Türkü’nün ilerlemesini
önlemek için yabancı dil bilmenin şart koşulması buna bir örnektir.
Türkiye’de, müstemleke okullarında bile olmayan bir durum söz
konusudur.
Dil, tarih, vatan, bayrak bunlar kutsal şeylerdir ve her ne pahasına
olursa olsun korunmaları gerekir.
Yakın dönem Türk tarihini birazcık bilenler bu vatan ve bayrak için nice
canların kanını sebil gibi akıttığını hatırlayacaklar.Türk milleti diline ve
vatanına sahip çıktığı gibi, bayrağının da alelade bir kumaş parçası
olmadığını göstermek için, 29 Mayıs 1936’da “Bayrak Kanunu”nu
çıkarmıştı. Biz Türkler yemin ettiği üç şey: Kuran, silah ve bayraktır.
Eğlencelerimizde, düğünlerimizde hep bayrağımız vardır. Düğün evlerine,
düğün alaylarına o çekilir. Askerlerimizi vatan savunmasına davulla,
zurnayla, bayrakla göndeririz. Düşmana savaş ilan ettiğimizde en önde
bayrağımız durur. Dünyada hiçbir halk bayrağını Türk milleti gibi aşk ile
sevemez. Bu onun genlerinde olan bir vasıftır.
Mehmet Akif:“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak”, derken ne güzel
söylemiş.
Bayraklar, milletlerin tarihte döktüğü kanlarla şekillenir..
Bayrak sadece Türk milletinin değil, her topluluğun kutsalıdır.
O ayaklar altına alınmak için değil, göklere yükseltilmek içindir.