Dost ve düşman kavramlarının ne olduğu sorulduğunda her birimizin konu ile ilgili mutlaka bir fikri vardır.
Özellikle siyasette sırtında taşıdığı, taşıyor gözüktüğü, el ele aynı idealleri paylaştığı kişileri düşman ilan etmek, hatta sırtından bıçaklamak.
Aynı ortamlarda bile aradaki düşmanlığı hissettirmek.
Ortada büyük bir dengesizlik yok mu?
Gücümüzü düşmana değil birbirimize yöneltir olduk, aşırılıklardan uzak orta yolu tutması emredilen bir toplum, mükemmel olunması emredilen bir toplum artıyı, eksiyi karıştırır olduk.
Bir dostlarımız vardır, bir de düşmanlarımız.
Bir dost sandıklarımız vardır, bir de düşman sandıklarımız.
Dostlarımız, bizi iyi günde de kötü günde de yalnız bırakmazlar.
Dostlarımız bizi her zeminde savunurlar, bize zarar gelmesine izin vermezler.
Biz fark etmeden bize faydalar sağlarlar.
Düşmanları anlatmaya gerek yok.
Her halükarda bizim zarar görmemiz için ellerinden geleni arkalarına koymazlar.
Bu iki kavram düz ve net anlamlar taşır.
Ama asıl önemli olan sonraki iki kavramdır.
Dost sandıklarımız ve düşman sandıklarımız.
Dost sandığımız ama aslında içten içe bize düşmanlık besleyenler en çok zararı verirler.
Her tökezlemeni fırsat bilip, saldırılar.
Sen fark etmeden sana zarar vermeye çalışırlar, yüzüne gülerler, arkandan kuyunu kazarlar.
En tehlikeli olanlar bunlardır.
Düşman sandıklarımız ama aslında düşman olmayanlar da vardır.
Biz onları bir türlü anlayamamışızdır.
Aslında düşman değildirler ama biz onlarla yeterince konuşamadığımız için uzağımıza koyduğumuz ve dobra olduğundan dolayı da düşman sandığımız kişiler vardır.
İşte en mağdur olanlar da bunlardır.
Herkese hak ettiği muameleyi zamanında mutlaka yapmalıyız.
Dostumuzsa ona dostluğumuzu hemen göstermeliyiz.
Düşmanımızsa, ona tavrımızı koymalı, mesafemizi belirlemeliyiz.
Münafık tipli ise ondan uzak durmasını da bilmeliyiz.
Çevremizde böylesi o kadar çok insan var ki.
Yorulduk artık bunlarla uğraşmaktan.
Mert insan kalmamış gibi.
Meydan namerde kalmış gibi.