Bu dünyada görünen ve yaşanan bütün lezzetler fanî ve geçicidir. İhtiyarlığı ve ölümü unutan, ihmal eden bir kişi, kabristan ile kendi evi, ölüm ile kendi zevki ve yaşayışı arasında gafletten bir perde çekse bile, belki geçici bir lezzet yaşar ama yaşlılık ve ölüm aklına gelsin gelmesin bir gün bu lezzetler kesinlikle yok olacaktır.
Ne kadar güçlü ve öz güvenli olursak olalım; önemli kararlar öncesinde insan bazen kendisini cesaretlendirecek, sözleriyle olmasa bile gözleriyle, vücut diliyle bunu gösteren bir ‘başkasına’ ihtiyaç duyuyor.
En karmaşık duygu yumağından çıkabilmek için de en rasyonel karar ortadayken bile, o kararı benimseyebilmek için de lazım oluyor bu.
Olumlanmayı seviyoruz. Verdiğimiz kararların kritiğini sevdiğimiz insanlarla yaparken, içten içe bu duyguyu arar hale geliyoruz.
İçinde yaşadığımız yalnızlıklar yüzyılında ‘anlamak ve anlaşılmak’ telefon klavyelerindeki emojilerle ifade edilecek bir düzeye indirgenmiş sanki…
Hayatımız sembollerden ibaret ve koşuşturması hem kendimize hem de sevdiklerimize ‘gerçekten’ bakmaktan alıkoyuyor bizi.
Giderek bireyselleşen hayat, bu bireyselleşmeyi takip eden tüketim alışkanlıkları, Hem madden hem manen…
Tüketimin ‘çözüm’ olmadığını, parasal dengelerimizi perişan ederek büyük bir motivasyonla alıp tükettiğimiz şeylerin getirdiği tatminin ‘bir hayli geçici’ olduğunu anladığımızda fark ediyoruz.
Sabrın, liyakatin ve stratejinin hayata yansıması olan ‘tasarruf’ olgusu da bu sarmaldan yıllardır zarar görüyor. Çevremizde pek çok insan var…
Hele kalabalık bir sosyal ortamda yaşayan bir insansanız, hayatınızdan ‘daha sonra’ tekrar karşılaşmayacağınız birçok insan geçip gidiyor, bu insanlar bize bazen sözleriyle, bazen gözleriyle, bazen de vücut dilleriyle sayısız mesajlar verip, sonra da yitip gidiyor.
Sizi bilemiyorum ama, ülkemde son yıllarda iyice kemikleşmiş bu sosyal iletişimden, sıradan bir günde defalarca almak zorunda olduğum mesajların ‘sürekli olumsuz’ olmasından ve enerjimi almasından çok yoruldum. Eğer şanslıysanız gerçek hayatta bir nebze de olsa tahammül edebildiğiniz, kontrol edebildiğiniz kabalık ve nobranlık; yeni çağın modası sosyal medyada da ‘dijital zorbalık ve kabalık’ olarak rahatça gelip sizi bulabiliyor.
İnsan, diğer insanlarla ilişkide karşısındakinden ‘öğrenebilecek’ ve kendini geliştirmek için ilham verebilecek kazanımları almak, kendindekileri de endişe duymadan paylaşabilmek yerine, içe kapanıyor, kalabalıktaki yalnızlığı yaşıyor.
Tasarruf elbette hayat döngümüzün ısrarcı olunması gereken bir tarafı. Her süreçte her ilişkide olduğu gibi, tasarruf sürecinde de olumsuz, negatif insanlardan; düşüncelerden uzak durmak lazım.
Bize asıl değer verenlere yakın olmalı, ihtiyaç duyduğumuz ‘bir başkaları’ var ya hani, onlara daha çok odaklanılmalı…
Yoksa hayatın ne tadı kalırdı…