İşte geldik gidiyoruz, şu güzelim dünyadan…
Kalanlara da, göçenlere de selâm olsun.
Bir gün, bir durakta bitecek yolculuk.
Yaşadıklarımız güzelse, sonra yaşayacaklarımız da güzel olacak.
Bu ümitle, bu duayla gidiyoruz
Toprağın bağrına.
Bir tohum gibi.
Güller toprağın gecesine yaslanmadan, güne ve güneşe merhaba diyemiyor.
İnsan da böyle…
Toprağın gecesine girmeden, mahşere çıkamayacak, cennetin baharlarını göremeyecektir.
Batıyor, bitiyor diye bu hayat, boşuna dertlenme.
Tükeniyor birbiri ardınca sayılı nefeslerim. Elimde değil.
“Günler gelip geçmekteler kuşlar gibi uçmaktalar.”
Şimdi başımızı kaldırıp kendi semamızda günlerin ve saniyelerin geçişini seyrediyoruz.
Her şey, ötelerden haberci ama şifreleri çözecek olan akıl ve kalbimizde derman yok.
Merakımız başka yerlere kaymış ya da çevrilmiş.
Baş taşı taşır, ama göz bir kılı çekmez.
Her nefesin ardından, bir nefes daha eksiliyor hayatımızdan.
Alıp verdiğim her nefes İki dünyayı ayıran bir ses değil, bir nefes…”
Ömrün kıymetini bilen bir şair böyle diyor.
Hepimiz yolcuyuz bu dünyada.
Gerçi bunu biliyoruz ama unutuyoruz
Öyle böyle gidiyoruz, ömrümüzü tamamlıyoruz.
İşte şurası bir gerçek; biz bir yolcuysak, gerçekten de bir yolcu gibi yaşamalıyız hayatımızı.
Bunu âlemimize almalı ve nefsimize de kabul ettirmeliyiz.
Gideceğimiz yere göre hazırlığımız olmalı.
Bize bu güzel hayatı veren, nasıl yaşamamızı istiyorsa, o şekilde yaşamalıyız Sayılı günler er geç bitecek. Son nefesin ise, alınıp verilemeyeceği, bir âna, mutlaka gelinecek.
Her yılın sonunda, takvimler boşuna tükenmiyor.
Öyleyse bu nimeti nasıl değerlendirmeliyim diye düşünmeliyiz.
Sadece bir yılın hesabından aklanıp ve temize çıkmak bile kolay değil.
Ya bütün bir ömrün hesabını vermek nasıl bir şey.
Bir de onu düşünelim. Evet, şimdi düşünelim hep beraber.
İşte bunları düşünmeli, hesabını verebilmeli insan