Bir Sonbahar misali yaprak yaprak dökülen şehidim!
Korkudan korkmak bizimkisi sadece.
Her gün başka bir can dökülüyor ruhumuzun derinliklerine.
İçtik yüreğindeki şehit aşkından.
İçimde yalpalar yüreğim sensiz, dağılırım! Mevsimler biter mesela.
Teker teker düşerken yapraklar; sessizliğe mi teslim olsam yoksa haykırsam mı avazım çıktığı kadar?
Bilmiyorum şehidim! Hangi mevsim? Hangi ayaz unutturur yok oluşunu...
Lütfeyledi hak seni ,vatan aşkıyla!
Cehennem ateşinde yakıldı ruhumuz düştüğünde şehit cemresi toprağa.
Buldular cesedini kanlar içinde.
Sonra gömdüler, şehadetler getirerek ufacık karanlık bir yere.
Ak duvaklar utandı beyazlığından. Karardı tabunun üzerinde.
Toprağına döküldü bak gözyaşlarımız.
Nöbet bekledi analar – babalar baş ucunda.
Sevgiden yapılma silahımızın, bitmeyen sonsuz mermisi ile bekledik seni ey şehit!
Kaç zaman sürer bu kor? Biz bitmeden dinmez mi?
Gönlüme döküldün şehit hece hece.
Ağlamayı unuttu gözlerimiz. İçimize kan ağlıyor yüreğimiz.
Kan kaybından acı çekiyoruz.
Çocukluğundan kalma elimizde peynir ekmek kokusu.
Sırtımızda ter, ayağımızda yırtık bir ayakkabı koşuyoruz seninle hayata doğru.
Dizlerindeki yaraları, geleceğimize taşıdık ey şehit!
Toza bulanan havadaki savaş, korkutmuyor artık bizi.
Çünkü biliyoruz şehidim...
Rüzgara karışan kokumuz, toprağa dökülen kanımız yine gelecek bize.
Buluşacağız koptuğumuz yerden, yine yeniden...