Adı Garip'ti fakat ona göre asıl garip olan dünyanın kendisiydi.
Evet, hayat ona pek iyi davranmamıştı ama o, ne dünün üzüntüsü, ne de yarının endişesi içerisindeydi..
Tanındıkça, sinir bozucu noktaya gelen bu rahatlığı geriyordu çevresindekileri.
Fakat yine de kimseyi umursamıyordu bizimkisi.
Zira onun rahatlığı tevekkülden gelmekteydi.
Yaş ilerlemişti ve Garip, kaderin kendisine sunduğu tercihler arasında gidip gelmekteydi.
Tevekkül önemliydi ve insan elinden geleni yaptıktan sonra bazı şeyleri Allah'a havale etmeyi bilmeliydi.
Bizim Garip, rahat gibi görülse de, fazlaca temkinliydi.
Birini sevmek mi?
Herkesi severdi fakat şairin dediği gibi, bazıları onun gönlüne serin gelirdi.
Güvenmek mi?
O kadar çok incinmişti ki yüreği, bu hissi birazcık zedelenmişti.
Garip, çevresindeki kalabalıklara rağmen yalnız kalmayı tercih ederdi.
Herkes var gücüyle koşarken, o kenarda bekler ve etrafa bakamayanların yerine, hayatı izlerdi.
"Yoğun bir koşturma" içerisinde yaşayanların bu tempoda göremediklerini gözlemlerdi.
Ve alırdı eline kalemi, kendince notlar edinirdi.
Herkes mal, mülk hırsı ile yanıp tutuşurken, bizimkisi elindekiyle yetinecekti.
Herkes kaba bir dil kullanırken, bizimkisi nezaketi önemseyecekti.
Hak kavramı ise her şeyden önemliydi.Kimsenin hakkını yemeyeceğine dair kendine söz vermişti.
Fakat, kimseye de hakkını yedirmeyecekti.Bu çok önemliydi.
Garipti değil mi? Aslında olması gerekenler sanki anormalmiş gibi bizimkinin dikkatini çekmişti.
Yaşamak öyle bir hale gelmişti ki, aslında en normal davranan insanın adı 'Garip'ti.
Ama ne yapalım, dünya böyle bir yerdi.
Garip uzakta değildi. İçimizdeydi.Ama biz dünyaya olan hırsımızdan dolayı duyamıyorduk sesini.
Ve bize sanki darılmış olacak ki, gizliyordu kendisini.
Biz kendimizi ev sahibi olarak tanıtıyorduk, Garip ise halinden memnun bir misafirdi.
Biz, hancı olmayı kafaya takmıştık, Garip ise yolcu olmaktan yana yapmıştı tercihini.
Garip, içimizdeki gel gitlerin diğer adıydı belki.
Kim bilebilirdi?
Hepimizin yüreğinde bir parça "Garip"lik yok muydu sahi?
Garip, belki de çocuk ruhlu karakterimizdi.
Belki de, yanımızda duran ve her daim iyiliği tavsiye eden bir kardeşimizdi.
Acaba Garip, terbiye ettiğimiz nefsimiz miydi?
Kötülerin sayısının iyileri aştığı bu dünyada azınlıkta kalanlar "Garipleşecek", çoğunluğa uyanlar ise normal görülecekti.
Kalabalığın arasında olmak çok mu önemliydi?
Yoksa önemli olan iyi insan olabilme imtihanını verebilmek miydi?
Sahi ya, iyi insan kime denirdi?
Ne diyorduk, evet adı Garip'ti fakat ona göre asıl garip olan dünyanın kendisiydi.
Orhan DOĞANGÜNEŞ