“Aynı gökte uçarlar ama şahinin dünyası farklı, kunduzun dünyası farklı” demiş bir düşünür. Ne kadar doğru! Türküde geçen “herkesin bir derdi var durur içerisinde” cümlesiyle nasıl da bağdaşıyor.
Hepimizin bir gündemi, bir telaşı, bir hayat mücadelesi var. Gündelik koşturmacalarımız, endişelerimiz, itişmelerimiz, kakışmalarımız, kavgalarımız ve nihayetinde yıpranmalarımız…
Belli bir düzeni olan, hayatını idame ettiren, iyi kötü bir gelire sahip kişiler öyle ya da böyle geçinip gidiyorlar. Her zaman bolluk olmaz. Bazen darlık, bazen sıkıntı, bazen de acı…İyiliğin de kötülüğün de geçici olduğunu bilmek ve dervişin yaptığı gibi başa ne gelirse gelsin “ bu da geçer yahu” diyebilmek her şeyin ilacı.
Neyse, konumuza gelelim. Az değil, 3 milyona yakın kişi üniversite sınavına girdi. Aileleri de işin içine katarsak hatırı sayılır bir nüfusun gündeminde şu an tercihler var.
Her aile evladının üniversite okumasını, mümkünse devlet kapısında iş bulmasını, ille özel sektörde olacaksa da iyi bir maaşla masa başında çalışmasını ister. Neden istemesin?
İster istemesine de, hayaldeki başkadır, hayattaki başka.
Üniversite mezunu işsizlerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Kolay değil, maddi manevi zorluklar yaşıyorsun, çaba gösteriyorsun, dirsek çürütüyorsun. Mezun olup geldiğinde de okuduğun alanla ilgili insani şartlarda iş bulmak istiyorsun. Ne diyelim, genç arkadaşlarımıza hak vermemek mümkün mü?
Öte yandan sanayideki esnafı da dinliyoruz. Usta bulamamaktan, çırak yetişmemesinden yakınıyoruz. “Çok para istedi” diye tamirciden şikayet ediyoruz. Fakat kendi çocuklarımızın bir meslekte yetişmesini, sanat sahibi olmasını, eskilerin deyimiyle “altın bilezik” takmasını pek istemiyoruz. Sonra da birbirimize soruyoruz, “sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa?”
Bir tarafta iş arayan milyonlarca üniversite mezunu, bir tarafta nitelikli ara eleman ihtiyacı duyan sanayi esnafı. Bu ikisini buluşturmak pek mümkün değil.
Ne yapmalı? Dert büyük, konu derin. Şu an için yapılacak bir şey var mı bilmiyorum. Ama ilerisi için artık ciddi adımlar atılmalı.
Bir kere, devlet iş bulma kapısı değildir. Bu artık anlaşılmalı. Birkaç bölüm dışında, devlette iş bulma olasılığımızın çok düşük olduğu kabul edilmeli.
Bölüm seçerken, özel sektörde de iş bulabileceğimiz, bize bir ekmek kapısı olacağına inandığımız, belki de kendi işimizi kuracağımız ve iş yapacağımız bir alan tercih edilmeli.
“Bu meslek bana ne katar” değil, “ben bu mesleğe ne katabilirim” diye düşünülmeli.
Kendimizi geliştirebileceğimiz, güncelleyebileceğimiz, bize uygun, ruhumuza hitap eden bir mesleğe yönelmeli.
En önemlisi de, içimizin sindiği ve mutlu olacağımızı hissettiğimiz bölümün üzerine gidilmeli.
Sevgili öğrenciler, ekmek artık aslanın ağzında değil. Nerede olduğunu da bilmiyoruz. Gerekiyorsa kendi ekmeğimizi kendimiz yapacağız. Hazırlığımızı kışa göre yapalım. Yaz olursa da keyfini çıkartırız.
Ve sevgili velilerimiz.. Evlatlarınızı gözünüzden bile esirgediğinizi, onların geleceğinden en çok sizlerin endişelendiğini biliyorum. Lakin siz yine de evladınızın gönlünü yapmadan, onu ikna etmeden zorla bir bölüm yazdırmayın.
Bu bir dost tavsiyesidir.
İki sene sonra çocuğunuz okulu bırakıp gelebilir. Ya da sevmediği bir işi yapmanın mutsuzluğuyla ömrünü geçirir. Neticesinde yine sizin başınız ağrır, yine sizin gönlünüz yara alır.
Benden söylemesi.
Orhan DOĞANGÜNEŞ