Öğretmenliğin en güzel taraflarından biridir; her yıl yüzlerce öğrenciyle tanışıyor, mümkün olduğunca hayatlarına dokunmaya çalışıyoruz.
Farklı karakterler, farklı bireyler, farklı hayaller...
Mesleğimiz gereği zaman zaman onlarla sohbet ediyor, geleceğe dair planlarını dinliyoruz.
Bu bizim için de bir dinlenme ve motivasyon kaynağı idi belki de.
Son zamanlara kadar...
Bir ümitsizlik ve karamsarlık furyası aldı başını gidiyor.
"Ne yapacaktık?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
"Bu işler düzelir mi?" diyerek kızdığınızı işitmekteyim.
Elbette düzelir.
Ekonomi düzelir, piyasalar düzelir, işler düzelir.
Düzelmeyecek bir şey varsa o da ümidini kaybetmiş nesillerdir.
Bir gençliği karamsarlığa itmek, geleceğe yapılan en büyük kötülüktür.
Bir gençliğin kendi ülkesinden ümidini kesmesi, başımıza gelebilecek en acıklı sondur.
İnsanın olduğu yerde elbet sıkıntı olur. Konuşalım, tartışalım, çözüm arayalım.
Memnun değil misin? Eleştir, kız, muhalif tavır koy, buna da varım.
Fakat gitmekten mi bahsediyorsun? Orada dur bakalım.
Siyaseti, partileri, kişileri bir kenara bırakalım.
Kaç kişinin hayali ülkesinde kalıp, kendi insanına hizmet etmek, gençlere soralım.
Sorsak herkes Atatürkçü, kaç kişi kendi ülkesini muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmayı hedefliyor, bir araştıralım.
Burada hayat zor, peki gurbet diyarı, ellerini açmış bizimkileri mi bekliyor? Pek sanmıyorum.
Velhasıl, en büyük gücümüz gençliğimiz ancak birçoğu ümitsiz ve karamsar.Birçoğu yarına dair güzel şeyler düşünmüyor.
Karamsar olmak kolay fakat bize ümitli olmak yakışır.
Biraz sabır.
Peki ne yapmalı? Herkes üzerine düşen neyse onu yapmalı.
Devlet erkanı, sadece bugünü değil, yarını da hesaplamalı.
Siyasiler, sadece gelecek seçimler için değil, gelecek nesiller için de çalışmalı.
Öğrenciler bütün enerjileri ile derslerine odaklanmalı.
Öğretmenler, gençlere vatan sevgisi ve ümit aşılamalı.
Tarım ve sanayide ciddi adımlar atılmalı.
Toplumsal yardımlaşma ve sağduyu kavramları ön planda tutulmalı.
Peki bunlar olur mu?
Olur, olacak, olmak zorunda. Çünkü başka çare yok.
Orhan DOĞANGÜNEŞ