Yıl 1940. İkinci dünya savası yılları. Tüm dünya savaş denen o büyük çılgınlığın pençesinde kıvranıyor. Türkiye’de Savaşa girmese de yokluğun ve kıtlığın hüküm sürdüğü bir ülke. Köylünün elinde avucunda ne varsa savaşa hazırlanmak amacıyla toplanmış. Şehirde yaşayanlar ise ekmeği vesika ile alıyor.
Bu şartlarda tüm Karadeniz sahilinde bir tek göç alan belde var. ÇARŞAMBA... Ne samsun ne Ankara nede İstanbul değil herkes çarşambaya çalışmaya gidiyor. Peki, ne var çarşambada? Mısır. Evet, mısır var ve insanlar mısır çapası için, mısır hasatı için çarşambaya akın ediyor. Açlık ve sefalet insanları çaresiz bırakmış. Bir batman «7.697g» mısır için bir üç gün çalıştığını ve bebeğin ağzına süt bulamadığı için haşlanmış mısır verdiğini böylece hayatta kaldıklarını anlatan büyüklerimiz vardır.
İşte o çarşambaya o çarşambanın kıymetli ovasına yapılan vefasızlıklar çok eski değil. İlk önce bilinçsizce yapılan orman kıyımları doğanın dengesini bozmuş ve çarşambayı o dümdüz ovayı seller basmıştır. Türküsü de yok mu, "Çarşambayı sel aldı bir yar sevdim el aldı." Sonrasında başka yer yokmuş gibi yapılan azot gübre ve bakır fabrikaları bu güzelim ovayı perişan etmiştir.
İnsanların hıncı bitmemiş mobil santral denen hilkat garibesinde yine bu coğrafyaya uygun görüp kurmaya kalkışmışlar halkın feraseti galip gelmiş ve mobil santral ölü doğmuştur.
Bu gün ise yine çarşamba ovası düşmanlığı depreşmiş biokütle santrali denen nenin nesi olduğu çok bilinmeyen, yabancı ülkelerin atıklarının getirilerek bu tesiste yakılıp enerji elde edileceği söylenen bir yatırım başlamıştır.
STK’lar ve halkın tepkisi bu tesisinde kuruluşunu tamamlamasını mümkün göstermiyor. Konuştuğumuz yöre insanı; Devlet bize santral kuracağı parayla fabrika kursunda insanımız gurbetlere gitmesin diyor.
Sorumlu gazetecilik anlayışı gereği bu konuyu takip etmeye ve işlemeye devam edeceğiz. Belki bu sayede çarşamba ovasına olan borcumuzu bir nebze ödemiş oluruz.