Her şey bir hayalle başlar, sonra proje olur ve eğer imkân bulursa ete kemiğe bürünüp eser olur. İmkan bulamazsa nemi olur? Tabiki hayal kırıklığı!..
On yılda bir ülkeye indirilen darbeler insanımızın hayallerini öldürdü. Hayal kuramaz bir toplum olduk.
Oysa ne hayallerimiz vardı. Sanayi devrimini yapıp, muasır medeniyetler seviyesine hatta daha yukarılara çıkacaktık. Olmadı, hayallerimiz her filizlendiğinde acımasız bir tırpan kıydı hayallerimize. Toplum olarak içimize kapandık
Hep bekledik. Umutla bekledik bir gün eski muhteşem günlerimize dönecek, bizi hor gören ihanet eden kim varsa hesabını soracaktık.
Bu umudumuzu da kötüye kullandılar. Bir koyup üç alacaksınız dediler, dünyayı biz yönetiyoruz, bizim tarafımızda ol Irak’a beraber girelim dediler. Musul Kerkük sizin dediler. Bir yandan içimiz gitti ama kumar büyüktü. Sonra siz çeker gidersiniz biz bu coğrafyanın üyesiyiz deyip dışardan kerhen destekle Irak’ı tarumar ettirdik. O bizim Türkmen eli Musul Kerkük, nur topu gibi bir Kürt devleti oluverdi üstelik çuvalı başımızda bulduk.
Sonra Suriye’ye geldi sıra. Sabah erkenden çıkarsak öğle namazını Şam’da ak mescitte kılarız dediler. Ak mescitte öğle namazı kılamadık ama 4 milyon suriyelimiz,50 milyar dolar kaybımız oldu.
Rahmetli Demirel «büyük devletlerle siyaset yapmak ayıyla yatağa girmek gibidir» demiş. Biz ayıboğan mı sandık kendimizi acaba, emde iki süper güçle birden flört etmeye başladık.
Önce doğalgazla masumane bir enerji ilişkisi devamında domatesten limona ne bulduysak sattık kuzey komşuya. Karşılığında biraz turist biraz doğalgazla hesabı karşılıyorken birde baktık S400 füzeleri alıvermişiz. Hani hayallerimiz vardı. Ağır sanayimizi kurup milli silahlarımızı üretecek, süper güç olacaktık.
Bu gün biraz zülfüyârı dokunduk. Ne çare ki hayaller her zaman gerçek olmuyor. 1935’lerde uçak yapan, pilot yetiştiren Türkiye 2019’larda daha kendi markasını üretememiş kendi otomobilini yapamamış, montaj sanayinden ileri gidememiştir. Kim ne derse desin.