“Her insanın hayat şartları elbette farklıdır. Her insan kendi şartları doğrultusunda değerlendirilmelidir. Kocası, ailesi tarafından çalışmaya zorlanan, maddi açıdan gerçek anlamda sıkıntı çeken ve çalışmak zorunda olan anneleri anlıyorum. Ve onları konudan ayrı tutuyorum.                                                                                                                                                 

Geçim sıkıntısı olmadığı halde çalışmak isteyen, “boşuna mı onca sene okudum, niye evde oturayım?” diyen, önüne geçilmez arzu ve ihtiraslarına çocuklarını kurban veren anneleri asla haklı bulmuyorum. Hiçbir zarureti yokken heves uğruna çalışmak hem kadına hem yuvasına hayatı zehir ediyor.                                                                                                                                  

Gerek tanıdığım çalışan annelerden, gerekse okuyucu maillerinden anlıyorum ki, çalışan annelerin çocukları yeteri kadar ilgi ve sevgi görmüyor. Kreşe değilde, bakıcıya verilen çocuklarda en az diğerleri kadar ilgisiz ve mutsuz oluyorlar. Anneanne, babaanne dahi olsa, çocuğa annesi kadar sevgi veremez. Zaten çocuklarını büyütüp rahat etme yaşına gelmiş büyüklere çocuk baktırmakta bence onlara büyük bir haksızlık oluyor.                                                           

Ev hanımı olduğu halde çocuklarına bakmaktan aciz olan, türlü bahanelerin ardına sığınarak, evladını başından atarcasına, kreşe veren anneleri ise anlayan var mı bilmem ama ben anlamıyorum.                                                                                                                                    Yaşlı anne ve babaları huzurevlerine yatırmak nasıl bir ayıpsa, annesine çok muhtaç olduğu küçük yaşlarda çocuğu bir kreşe vermekte en az o kadar ayıptır.                                                           

 Biz bu değiliz! Ne dinimize, ne örfümüze uymayan, bize sunulan ithal hayat tarzlarını yaşıyoruz hepimiz.

Kimse doğruları söylemek istemiyor. Tamam kadın uygun şartlarda okusun, donanımlı olsun. Fakat ne olursa olsun KADININ YERİ EVİDİR diyemiyor kimse. 5 yaşına kadar çocuk evinde annesinin dizinin dibinde büyümelidir diyemiyor. “Kreş nasıl olmalıdır?” diye tartışılırken, “Olmalı mıdır?” sorusunu kimse sormuyor. Çocukların ruhunda anneden saatlerce ayrı kalmak nasıl bir etki bırakır kimse düşünmüyor.                                                                                       

Bir nesil kayboluyor. Sevgisiz, acımasız, alakasız çocuklar ve gençler, birbirinden kopuk anne babalar, yalnızlaşan evler toplumun vicdanını kanatıyor. Anne çalışacak, çocuk kreşe verilecek. Kreşteki çocuk mutlu olur mu? Çocuk; dede, nine, baba, anne görmüyor. O kreşteki bakıcı dünyanın en mükemmel insanı bile olsa annenin yerini tutabilir mi? Gün boyu çalışan anne, eve döndüğünde o çocuğa layıkıyla annelik yapabilir mi? Anneyi çalışmaya teşvik etmek yerine, evde kalmaya teşvik edin. Anne çocuklarıyla ilgilensin. Kocası yorgun argın işten geldiğinde o evde huzur bulsun.

Unutmayın, dünyanın bütün süslü teyzeleri toplansa, bir anne etmez! Kadın toplumun mimarıdır. Anne sevgisinin hastalıkları önlediğini biliyor muydunuz? Anne sevgisi alan çocukla almayan asla bir olmuyor. Çocukları büyütürken onları anne sevgisinden mahrum bırakmamak gerekir. Çocukların psikolojisinde bir sorun olmaması için gerekli olan anne sevgisi, hastalıkların da önlenmesini sağlıyor. Kalp-damar hastalıkları ve diyabet çocuk yaşta gösterilen anne sevgisi ile önlenmekte..Bugün çocuğunu kreşe verenler, yarın çocukları onları huzurevine götürdüğünde hiç kırılmasınlar. Ha, unutmadan şunu da ekleyeyim: Huzurevleri sayısı şu hâliyle yetersiz, tez zamanda huzurevleri sayısını artırmak, her mahalleye en az bir huzurevi açmak için ivedilikle ihaleye çıkılsın.