İnsanın hayat serüveni bir yolculuğu andırır.

Yolculuğun ara istasyonları vardır.

Durur dinlenirsiniz. Muhasebe yaparsınız,

İnsanın yolculuğu önce kendisine olmalıdır.

İçindeki çölleri keşfetmeli insan, çoraklığının, kuraklığının ve susuzluğunun farkına varmalı.

Acziyetini görmeli insan…

Hayatının gayesini, insan olmanın onurunu ona katan şeyin ne olduğunu kavrasın. Kendini bilmeyen Rabbini bilemez.

Rabbini bulamayan ise kendisinin ne olduğuna karar veremez.

İşte tüm yolculuklar insanı kendisinden başlayıp Rabbe ulaştırmıyorsa beyhude bir yolculuktur ki sahibini tüketmekten başka bir işe yaramaz.

Çağlara meydan okuyarak, hayatı kuşanmış olmak gerek.

Her yolculuk yolcu için bir iddiadır çünkü.

Öğrendiği her şey insan için bir sorumluluk getirir.

Yolcu için tek ideal vardır o da korumasını Rabbin emrettiği tevhid sözüdür.

Yolsuz olmak, kötü olandır. İnsanın hayatta onu esenliğe ulaştıracak bir yolu olması ve bu yolu yürümesi gerekir.

Ama yol arşınlanırken bir esas üzere olmak icap eder.

Elbette yürünmeden anlaşılmaz yolun kıymeti.

Çünkü yolun sorumluluğu ağırdır.

Yolcuyu değerli kılan yolun sahibidir.

Yolculuk elbette zordur.

Yolculuk öyle ağır bir şeydir ki bilmeyene yolu tarif etmeyi gerekli kılar.

Yolcular yola düştüğünde anlarlar birbirlerinin kıymetini.

Yolcuları kardeş kılan yolun kendisidir.

Omuz omuza olursun bazen. Bazen de sırt sırta verirsin.

İnsanın ilk yolculuğu kendini keşfetmeye dönüktür.

Lakin kendini keşfeden insan kendinin dışına taşma gereğini duyar.

İnsanı Rabbine ulaştıran dosdoğru yol insanlığı hayra ulaştıracak yoldur.

Rabbi için dosdoğru namaz kılan ve zorbalığın karşısında dik duran bir neslin oluşmasına ufacıkta olsun bir katkı sağlamak adına çıkılan yollar hayrola.